Gül, AK Parti’yi değil, sizin şerrinize karşı siyaseti koruyor!

Hamaset ve habaset ehlinin anlayamadığı bu...

İnternet yasasını onaylayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, sadece AK Parti iktidarını ve Başbakan’ı koruma saikiyle davrandığını öne sürüyorlar.

Siyaset 74 yıldır taarruz altında.

En ufak patırtıda, ilk gözden çıkarılan kurum, her zaman Meclis (siyaset) olmuştur.

Darbe olur, Meclis feshedilir.

Darbe olur, siyasi partiler kapatılır.

Darbe olur, Başbakan asılır.

Darbesiz ve steril dönemlerde de hedef, hep Meclis ve siyaset kurumu olmuştur.

Neredeyse teamüldür: Türk aydınının en kolay ve en çok eleştirdiği kurumların başında Meclis gelmektedir.

Meclis’i eleştirmek, parlamenter çoğunluğu “cahil” ilan etmek, birtakım tahkir sözcükleri kullanarak siyasetçilere saydırmak peşinen bir risk almayı gerektirmiyor bu ülkede.

Kenan Evren’in hedefinde de Meclis vardı. Hasan Cemal gibilerin hedefinde de Meclis var...

Bürokrat azınlığın hedefinde de Meclis vardı. Kapalı yapıların hedefinde de Meclis var...

Meclis, mütemadiyen “problemin kaynağı” olarak gösterilir.

Motto şudur:

Meclis doğru dürüst çalışmadığı için Türkiye’nin meseleleri hallolmuyor. Kürsüler küfürbaz, kavgacı ve cahil parlamenter çoğunluğu tarafından işgal edildiği için nezahetli bir siyaset yükselemiyor.

Bu tür sözlerle parlamentoya ve “irade-i milliye”ye yönelik bilinçaltı düşmanlıklarını dışa vuranların da en az parlamento kürsülerini işgal edenler ölçüsünde nezahet sahibi olmaları beklenir ama bu hiçbir zaman böyle olmamıştır.

Nezaheti tartışmalı medyanın ve aydınlar korosunun Meclis’i nezahet konusunda sigaya çekmesi, “görev bilincinden” değil, özellikle bir “tutumdan” kaynaklanmaktadır.

Türk aydını, neden getirisi çok yüksek ve daha az riskli alanlarda muhalefet rolü oynuyor dersiniz?

Neden örneğin aynı celadetle devleti oluşturan sair kurumların üzerine gitmiyorlar?

Neden devlet içinde yuvalanmış çeteleri deşifre etmiyorlar?

Neden yargının işleyişiyle ilgili en ufak bir rahatsızlığı dile getirmiyorlar?

Neden eleştirileri arasında “Anayasa Mahkemesi” yok?

Neden Yargıtay, Danıştay, Sayıştay yok?

Neden kapalı yapılar adına operasyon yapan “kolluk güçleri” yok?

Neden mi?

Rahmetli İdris Küçükömer hoca, Türkiye Cumhuriyeti’nin, tipik bir “memurlar konvansiyonu” olduğunu söylerdi.

Muhalefet rolü oynamaya hevesli kesim, bu “konvansiyon”un tehdit altında olduğunu hissettiği an hemen harekete geçer, kronik bir refleksle parlamentoya ve parlamenter kurumlara yönelir. İlginçtir, bu refleks de, hep, darbe arifelerinde ortaya çıkar.

Meclis ve siyaset kurumu 74 yıldır taarruz altında.

Darbeler... Darbe girişimleri... Muhtıralar... Suikastlar... Örgütlenmiş siyasi nümayişler... Bürokrat kalkışmaları...

Bunu, hamaset ve habaset ehli de bilir.

En son, “yolsuzluk operasyonu”yla ambalajlanmış sofistike bir darbe girişimi yaşadık.

Cumhurbaşkanı Gül, parlamentoya (siyaset kurumuna) olan ihtiyacın/güvenin ortadan kaldırıldığı bir “vasat”ı topluma dikte etmeye çalışanlara karşı parlamentoyu ve siyaset kurumunu (siyaset alanını) savunuyor.

İnternet yasasını onaylayarak bunu gösterdi.

HSYK düzenlemesini de onaylarsa, bu örnek tutumunu taçlandırmış olacak.