Gazeteci aðabeyimiz Fehmi Koru’nun, eski Cumhurbaþkanlarýmýzdan Abdullah Gül’ün arkadaþý, kankasý, sýrdaþý olduðunu biliyoruz...
Hadi, “tahmin ediyoruz” diyelim...
Sadece “arkadaþlýk” deðil... Bir “düþünsel beraberlik” de söz konusu...
Hadi buna da “yaklaþým ortaklýðý” diyelim...
Birçok konuda (Türkiye’nin karþý karþýya olduðu temel meseleler konusunda), neredeyse ayný düþünüyorlar.
Bu “yaklaþým ortaklýðý”nýn eleþtirilecek, kýnanacak, “ihanet” sözcüðüyle karþýlanacak bir tarafý yok...
Ýnsanlar, ayný þeyleri düþünebilirler ve savunabilirler. Ya da, bir zamanlar mensup olduklarý sanýlan yapýya karþý eleþtirel bir tavýr alabilirler.
Eski Cumhurbaþkanýmýz Gül, mensubu ve kurucusu olduðu AK Parti’ye karþý mesafeli...
Bu tavrýný (artýk) gizlemiyor.
Niçin mesafe koyduðunu ya da neleri eksik bulduðunu, neleri eleþtirdiðini bilmiyoruz.
Bugüne kadar mesafesini (ve gayrý memnun pozisyonunu) tavýrlarýna yansýtarak açýklamayý tercih etti ve bir tür “iþaret diliyle” konuþtu: Toplantýlara icabet etmemek, çaðrýlý olduðu yemeklere gitmemek, ayný karede görünmemek gibi...
Bu tavrýný, partisinin ve “dava arkadaþlarýnýn” zor zamanlarýnda da sürdürdü. Artýk “parti meselesi” olmaktan çýkýp “Türkiye meselesine” dönüþmüþ konularda da mesafesini ve “soðukkanlýlýðýný” korudu.
Mesela, 17/25 Aralýk giriþiminde (o sýrada Cumhurbaþkanlýðý devam ediyordu) hiç topa girmedi.
Sustu.
Hep sustu.
Konuþma gereði duyduðunda da, “dava arkadaþlarýný” töhmet altýnda býrakacak ve yolsuzluk iddialarýnýn bir parçasý kýlacak açýklamalar yaptý...
Hatýrlayalým: Kendisine, “Çankaya’nýn telefonlarýný da dinlemiþler... Ne diyorsunuz?” diye sorulduðunda, devlet adamý sorumluluðuna yakýþmayacak bir cevap vermiþti. Dinlesinlermiþ... Bir þeyden korkusu yokmuþ, vs...
Dikkatinizi çekerim: “Ýllegal dinleme yapmak suçtur” demiyor da, “Benim bir þeyden korkum yok” diyor
Demek ki, baþkalarýnýn “korkacak þeyleri” var...
Þunu demeye çalýþýyorum:
Gül’ün partisine mesafesi, Fehmi Koru’nun iddia ettiði gibi, bir daha aday olamasýn diye yasa çýkarmaya kalkýþýlmasý ve partinin baþýna geçemesin diye kongre tarihiyle oynanmasýyla baþlamadý. Mesafesini çok önceden koymuþtu.
Bir anlamda, “Ben sizin gibi düþünmüyorum. Sizinle birlikte hareket edemem. Sizinle birlikte yol yürüyemem” demiþti.
Bunu da “tavýrlarýna” yansýtmýþtý. “Gezi” kalkýþmasý dönemindeki “ayrýksý” ve “yabancý” duruþunu hatýrlayalým...
Fehmi Koru, “Kendisinin (yani Gül’ün)ekonomide ve dýþ politikada izlenen yolla ilgili itirazlarý olduðu, devlet yönetiminde de parlamenter sistemi tercih ettiði biliniyor” diyor ama bilmiyoruz.
Daha doðrusu, ismi CHP tarafýndan çatý adayý olarak gündeme getirilinceye kadar, Gül’ün “Cumhurbaþkanlýðý hükümet sistemi” konusunda ne düþündüðünü bilmiyorduk.
Ekonomi ve dýþ politika görüþlerini ise, Ahmet Sever gibi çapsýz ve “kötü niyetli” adamlarýn yazdýklarýný ya da Fehmi Koru’nun günlüðünü okudukça öðreniyorduk. Ve kendi kendimize þu deðerlendirmeyi yapýyorduk: “Bunlar böyle þeyler yazýyorlarsa, demek ki Gül de aynýný düþünüyor.”
Diyorum ki, keþke Gül eleþtirilerini yetkili kurullarda ya da katýlmayý zül addettiði toplantýlarda dile getirseydi.
Belki ikna edici bulunurdu.
Belki (kendi ifadesiyle) partisinin yanlýþ yönelimine engel olurdu.
Bunlarý yapmadý.
Sadece küstü ve “pozisyon” aldý.
Fehmi Koru, “parti içi muhalefet, ihanet deðildir” diyor ama biz ortada bir “parti içi muhalefet” göremiyoruz.
Kaldý ki, “Ýçiþlerinizi düzenlemezseniz, darbe ve dýþ müdahale kaçýnýlmaz hale gelir” sözü, “parti içi muhalefet” deðildir. En hafif tanýmlamasýyla, dýþ müdahaleyi ve darbeyi meþrulaþtýrmaktýr.
Deðerli Abdullah Gül, ne yazýk ki bunu da yaptý!