Kemalistler yýllarca Batý’ya kendileriyle ilgili fazlaca bir þey anlatamadýlar. Zira hem anlatacak bir hikâyeleri yoktu hem de anlatabilecekleri þeyler pek de matah deðildi. Þekil þartlarýný yerine getirmiþ olmanýn dayanýlmaz hazzý ile ‘Batý’ya karýþmayý umut edip durdular. Hatta 28 Þubat’la birlikte, þekil þartlarýna halel getirecek unsurlardan bin yýllýðýna kurtulduklarýný düþünecek kadar da naiflerdi. Ne olduklarýný anlatmak ve ilan etmek yerine, þizofren bir mahcubiyetle, ömürlerini “Ýslam tehdidiyle” mücadele ettiklerini ‘Batý’ya anlatmakla geçirdiler. Bu, hem Batý’da müþterisi olan hem de kestirmeden makbul unsura dönüþmenin ucuz bir yoluydu. Kemalizm açýsýndan yaþanan bu durum ciddi bir yabancýlaþma olmakla beraber, ortaya çýkan hastalýklý durumu bir karakter zaafý hasarýyla kapatmak mümkündü. Öyle ki, ikinci nesilden sonra Kemalistlerin çoðu Batý’ya karþý içine düþtükleri þizofren tabiattan da kurtulup, samimi bir þekilde Ýslam karþýtlýðýnýn gönüllü neferlerine dönüþtüler.
Kemalizm açýsýndan büyük ölçüde kimliðini üzerine inþa ettiði bu durum, artýk sadece seküler bir gerilim eksenine de denk gelmiyor. ‘Ýslam parantezine’ hatýrlamak istemedikleri ne kadar unsur varsa boca ederek kendilerini anlamlý kýlan bir pozisyona oturmuþ durumdalar. Son tahlilde bu, ilkel bir pozitivizme savrulacak kadar dinle arasýna mesafe koymayý tercih eden seküler bir yaklaþým için tutarsýz olmadýðý gibi, ilginç bir yaklaþým da deðildir.
Benzer bir durumu derin bir tutarsýzlýk ve gerçekten ilginç haller halinde yaþayan bir baþka damar ise Gülen Grubu’dur. Tutarsýzlýðýn ve ilginçliðin görünür sebebi ise grubun Ýslami kökenidir. Gülen Grubu, özellikle Ýngilizce dünyaya hitap eden ürünlerinde ve söylemlerinde oldukça sýradan ve abartýlý bir þekilde, Türkiye içerisinde ise kamuflajlý bir diskurlaÝslamcýfobizme savrulmuþ durumdadýr.
28 Þubat’la ilk pespaye iþaretlerini verdikleri bu çizgi, 11 Eylül’le birlikte küresel bir tabiata kavuþarak ete kemiðe bürünmüþ oldu. Küresel meþruiyet kazanmanýn oldukça ucuz ve kestirme yolu olarak kodlanan bu yaklaþým; neredeyse hiçbir derinlikli tartýþma, yüzleþme ve yaþananlarý anlama çabasý içerisine girmeden rahat bir þekilde grup tarafýndan kimliðinin ana unsuruna dönüþtü. Sýkýþtýðý her yerde, Kemalizm gibi, kendisini anlatmak yerine ‘Ýslamcý tehdide’ dikkat çekmekten öte çapý olmayan ‘bir yerli muhbir’ diskuru sahiplenilmiþ durumda.
Yaþanan, Ýslam dünyasýndaki eli kanlý ve terör estiren yapýlarla arasýna mesafe koyma çabasý deðil. Durum sadece bu olsa, ortada ilginç ve tutarsýz bir yaklaþým olduðu söylenemezdi. Aksine, týpký ‘Ýslamcý tehdit’ baþlýðý altýnda, 1980’lerin baþýndan beri, küresel bir operasyona dönüþen dalganýn önüne Ýslam ve ilintili her türlü görünürlüðü katmasýna benzer bir toptancý ve köktenci yaklaþým sergilenmektedir. Grubun medyasýndaki konuyla alakalý herhangi bir köþe yazýsýnýn müellifini kaldýrtýp, yine herhangi bir Müslüman ülkede ‘bu yazýyý sizce kim yazmýþtýr?’ diye sorsanýz, alacaðýmýz cevabýn ‘bir Siyonist’ olacaðýndan emin olabilirsiniz.
Böylesine kritik bir meseleyi oldukça lümpen bir testle halletmeyi düþünmek yerinde bir yaklaþým olmayabilirdi. Lakin Gülen Grubu’nun medyasýnda arz-ý endam eden dil ve dezenformasyonun, Washington’da bile radikal ve fanatik kabul edilip, ana akým Think-Tank’lerden ve medyadan bile uzak tutulmaya özen gösterilen Siyonist diskur ve manipülasyonla benzeþtiðini görünce, yukarýda lümpen kabul edilebilecek testin aslýnda oldukça sahici bir yol olduðu görülecektir.
Ýslamofobi amorf, salt ideolojik ve muhayyel bir nefret deðil. Ýslamofobinin ete kemiðe bürünmesini saðlayan, muhkem hale getiren farklý Müslüman görünürlüklerdir. Bu unsurlarýn bazýlarýnýn Ýslam algýsýný derinden yaraladýðý muhakkak. Ama en az bu unsurlar kadar, bütün Müslümanlarý mahkûm etmeye gayret gösteren toptancý nefret dalgasýna ‘hizmet etmek’ de, düzenli malzeme taþýmak da ayný vazifeyi ifa ediyor. Ýþte tam da bu noktada, Gülen Grubu’nun ‘Ýslami bir dil kullanan yapý’ olarak, elinin ve dilinin bu denli rahat olmasý tutarsýzlýðýn kaynaðýný oluþturuyor.
Kemalizm’in ikinci neslinden itibaren mahcubiyet duymaksýzýn samimi bir þekilde yaþadýðý dönüþümü, ‘Altýn Neslin’ de ikinci jenerasyonu kabul edilebilecek isimleri tarafýndan oldukça ‘keskin inançlý’ bir þekilde yaþandýðýný görüyoruz. Gelinen aþamada bir ikna sorunu da bulunmuyor. Zira grup fazlasýyla haklý olduðuna ‘kurtulmuþluk illüzyonu’ içerisinde iman etmiþ görünüyor.
Ýslamofobinin hayata geçiþ pratiði olan Ýslamcýfobizmin ana diskur ve sarf malzemesi tedarikçisine dönüþmenin yarattýðý kýrýlmanýn kýsa vadede tamir edilmesi imkânsýz görünüyor. Bu yönüyle girdikleri yolda, yaþadýklarý savrulma sadece örgütsel bir krizle sýnýrlý kalmayýp, ciddi ideolojik kopuþu da muhkem hale getirebilir. Buradan ilerleyen yýllar içerisinde, ortak kamusu büyük ölçüde ortadan kalkmýþ nevi þahsýna münhasýr bir küresel kült yapýnýn ortaya çýkmasý kimseyi þaþýrtmamalý.