Gülme, ağla, anlattığım senin hikayen!

Hayat size güzel. ‘Mış’lı, ‘miş’li, ‘yarın çok güzel şeyler olacaklı, allı güllü bavullu, ‘yatacak yerin yoklu’, ‘benim hiçbir zaman o kadar param olmadılı’, ananaslı, mangolu, rüyalı, çift kat twitli, tapeli, asrın davasılı, altınlı, gümüşlü, rafinerili, çoğu zaman perili, vehimli, uzunlu, yezidli, firavunlu, arkadaşlı, dershaneli, anadilli, olimpik ruhlu, koçlu, fistanlı, ipekli, sponsorlu, feryadlı, figanlı, dualı, tebbetli, bisküvili, ters çevrilmiş etli pilavlı, diktatörlü, persli/tersli, şefkat tapeli, tespihli, tersine dönmüş imameli, paralelli, trend topicli, ‘mübarek like’lı, hastahg-ı kudsiyeli, bindebirdirbirini bilmemli ama savunmalı, şaşmalı kıbleli, dini icat olarak görmeli, ‘durdurun tırı yoksa abim ateş edecekli’, kutulu, cicili, bicili, ayetli, hadisli, ahitleşmeli, aboneli, kelli, felli, gönle girmeli, ‘üç vakte kadar parti kapatılmalılı’, yüzde sekizli, otelli, taşlı, tuzluklu, otoriteli, vaadedilmiş cenubda sevilen memleketli, trenli, vagonlu filan hikayeler yazmak elbet güzel. Bu anlamda içerik hiçbirşeydir, çöp kutusundaki balık kılçığı gibidir, aç bir kedi ona değer verene kadar hiçbirşeydir. Neden gülüyorsun Horatius abi, anlattığım senin hikayen. Bu içerikleri yürütenlere ‘iletişimin savaştan daha çekici olduğunu anlatmak’, ‘deveye nerem doğru’ cevabını verdirmekten daha zor, onu da bilirim.

Önce Vatan ...

Bir de bazı hikayeler vardır, bilir misin? Münbit coğrafyamın kadim hikayelerinden. Ciltler dolusu kitapların, düzinelerce belleğin anlatmaya çalıştığı... Az, öz, bir A4’de anlatıverilen. Tek kelimeyle, tek bir cümle ile anlatılabilen. Asıl içerik budur. Etkileyicidir, kalıcıdır. Hayaller aleminde, rüyalar aleminde değil, gerçeklerin kendisidir. Yaşanmış, gerçek. Mesela, Denizli’den bir tanesi. Kel Bekir’in hikayesi. Kel Bekir yaklaşık 100 yıl önce ‘Denizli Hacı Hasan Tekkesi’nde yaşarken askerlik çağına gelir. Helalleşme vakti gelir çatar ve meçhule gider. Gidiş o gidiş. Kendini birden cephede bulur. Aç kalır, açıkta kalır ama direnir. Vatanın, milletin, Sakarya’nın üzerine ölü toprağı atmak isteyenlerle savaşır. Bazı günler siperlere cephane taşıyan katırların dışkısından ayıkladığı diri arpa tanelerini toplayıp temizleyerek karıncağızını doyurur. Bazen onu da bulamaz. Sabreder, şükreder. Bir tarafta açlık, yazın daha sıcak, kış zemheri. Üstte elbise kalmamış, ayakta bir potin yok. Ana, baba, kardeş özlemi. Beri tarafta vatan. Karşı tarafta düşman saldırıyor, çekirge sürüsü gibi istilapeşinde. Hiç tereddüt etmiyor. Önce vatan diyor. Yıllar sonra savaş bitiyor memleketine dönüyor. Kel Bekir’in hali içler acısı. Vatan abad, Kel Bekir berbat. Öyle ki, kendisini tanıyamayanlar tanıyanlardan daha çok oluyor. Hayata sıfırdan başlıyor. Arazisini ekiyor, biçiyor. Zaman geçiyor, bir gün iki asker kapısını çalıyor. Kendisine ‘gazi maaşı’ verileceğini, onun için şubeye gelmesini söylüyor. Gitmiyor Deli Bekir. Kapısı bir daha, bir daha çalınıyor. Gitmiyor. Yine bir gün polis geliyor evine, emniyet müdürümüzun selamı var, ‘yarın sabah dokuzda sizi kahve içmeye bekliyor’ diyorlar. Gidiyor. Kahveler içilirken sadede geliyor emniyet müdürü. ‘Gidip birikmiş paralarınızı almanız gerekiyor, aksi takdirde biz de, askerlik şubesindeki arkadaşlar da zor durumda kalırız’ diyor. Kel Bekir emniyet müdürüne, ‘İyi de müdür bey, ben cephelerde savaştım, yaralandım, esir düştüm, tamam, bunları ben vatan için, dinimiz için, namusumuz için yaptım’ diyor. ‘Bunları parayla satamam’. Zorla verdikleri parayı da iki ayrı hayır kurumuna bağışlıyor. Hem de kuruşuna dokunmadan...  Anlattığım senin hikayen, burada ağlaman lazım...

Buna benzer hikayeleri hepimiz dinlemişizdir. Bizim insanımız için vatan, din ve namus en önemli kavramlardır. İcat değil. Hiçbir şekilde satılmaz, hainlik yapılmaz, bunlar akıldan dahi geçirilemez. Çok farklı sosyal, siyasal yapıda da olsa, insanımızın ortak özelliğidir bunlar. Aksini düşünen ise ihanet sarmalının içindedir. Ama paraleller ama  yuvarlaklar! Küçücük menfaatler karşılığında devletin sırlarını satmak, vatanın karar birimlerine kulaklar yerleştirmek, kulakları da ötelerin ötesine, denizler ötesine bağlamak. Neden?  Unutmamak gerekir ki! bu milletin geninde vatana ve millete ihanet de yoktur!