Geçen hafta bir sürpriz yaþadý Türkiye. Cumhurbaþkaný Sayýn Abdullah Gül, “bugünkü þartlarda gelecekle ilgili bir siyaset planý olmadýðýný” açýkladý. Pek çok yorumcu, bunu, Gül’ün görünür gelecekte siyasi bir rol oynamayacaðýna yordu. Ben de öyle yordum. Ve üzüldüm.
Üzüldüm, çünkü siyasi kariyerinin baþýndan itibaren Abdullah Bey’in Türkiye’ye çok büyük hizmetleri olduðunu düþünüyorum. Milli Görüþ içinde “yenilikçilik” bayraðýný açarak AK Parti’ye giden süreci baþlatan oydu. Partinin ilk döneminde gerek baþbakan gerekse dýþiþleri bakaný olarak çok baþarýlý bir performans sergiledi. Sonra da eski statükonun tüm dayatmalarýna raðmen seçildiði cumhurbaþkanlýðý görevini layýkýyla sürdürdü.
Son dönemde, mâlum, Sayýn Gül ile Sayýn Erdoðan arasýnda bazý tutum farklýlýklarý belirdi. Bunlarý mizaç ve üslup farký ile açýklayanlar oldu ki, bence kýsmen haklýydýlar. Ama siyasi vizyon, dünya algýsý, demokrasi algýsý nüanslarý da vardý bence. Ve ben hemen her olayda Sayýn Gül’ün tutumlarýný kendi görüþüme yakýn buldum. Onun siyasi sisteme bir denge getirdiðini de düþündüm, varlýðýna Türkiye adýna sevindim.
Þimdi, Sayýn Gül’ün var olmayacaðý bir sisteme doðru gidiyoruz gibi gözüküyor. Bir tür resmi ya da filli baþkanlýk sistemi. Umarým o da Türkiye için hayýrlý olur. Nitekim bu sistemin, “çiftbaþlýlýðý” bitireceði için çok hýzlý, çok verimli bir karar mekanizmasý oluþturacaðýný savunanlar var. Ancak “ileridemokrasi”lerin sadece hýz ve verime deðil, ayný zamanda gücü daðýtmaya ve “denge-frenmekanizmalarý” oluþturmaya niçin önem verdiklerini de düþünmekte fayda var. (“Oryantalizm” yapmýþ olalým diye deðil; insanlýðýn ortak siyasi tecrübesinden istifade etmiþ olalým diye.)
Fark ve niyet
Son dönemin üzücü bir yaný, Sayýn Gül’ün söz konusu tutum farklýlýklarýna “niyetokuma” yöntemiyle bazý yakýþtýrmalar yapýlmasýydý. Ankara gündemini iyi bilen tecrübeli bir gazeteci, geçen günkü yazýsýnda bu yakýþtýrmalara atýfta bulunmuþ. Gül’ün iktidar partisinden farklý tutum aldýðýnda, “Biryerlere hoþ görünmeye mi çalýþýyor þeklinde tereddütlere yol açtýðýný” yazmýþ.
Bu yorumu önemsedim. Ama içeriðine katýldýðýmdan deðil, yansýttýðý zihniyeti fevkalade problemli bulduðumdan. Sebebini de þahýslardan baðýmsýz olarak izah edeyim. Çünkü siyasi kültürümüze dair çok temel bir soruna iþaret ettiðini düþünüyorum.
Tümüyle teorik bir örnek kurup düþünelim. Diyelim ki bir meselede bir A görüþü bir de B görüþü var. A görüþü, sizin yakýn çevrenize, kültürel mahallenize hakim. Siz de ona inanýyorsunuz. Ama bir bakýyorsunuz ayný mahalleden çýkýp birileri B görüþünü savunuyor.
Sizin aklýnýza ne geliyor? “Bunu bir yerlere hoþ görünmek” için yaptýklarý. Yani ahlaki bir zaaf gösterdikleri. Zaten bu iþte ýsrar ederlerse onlarýn “satýldýðýna” dahi hükmedebilir, kendilerini “hain” ilan edebilirsiniz.
Peki aklýnýza ne gelmiyor?
O aykýrý seslerin samimi davrandýklarý. B görüþüne gerçekten inandýklarý. Bunu çekinmeden söylemekle de ahlaksýz deðil bilakis ahlaklý davranmýþ olduklarý.
Bu anlattýðým tutum, Türkiye’deki tek bir çevrede deðil, tüm çevrelerde yaygýn olan bir refleks. Sebebi de siyasi kültürümüzün cemaatçi temeli. Eskiden “sürüdenayrýlanýkurtkapar” diye ifade bulan bu anlayýþ, þimdi de “sürüden ayrýlan kurtla iþbirliði yapýyor olmalý” diye iþliyor.
Kendi “hain”lerini bu þekilde etkisizleþtirerek saflarýný sýk tutan cemaatler, demokratik bir uzlaþýya varamýyor, onun yerine bir sýfýr-toplam oyunu içinde sürekli kavga ediyor, bazen kazanýp bazen kaybediyorlar.
Abdullah Bey, yüksek insani vasýflarýnýn yanýnda, bu kýsýr döngüyü kýrmaya çalýþan siyasi bir vizyonerdi bence. Yokluðunu fazlasýyla hissedeceðiz.