Önce bir tuhaflýða dikkat çekelim. Türkiye’nin yükseliþinden, gücünden rahatsýz olmak, hele þu son geliþmelerle birlikte operasyonel kabiliyetinin artmasýndan kaygý duymak. Bunlar kolay anlaþýlabilir ya da kabul edilebilir haller deðil.
Aylar diye ifade edebileceðimiz bir zaman diliminde, tam 49 insanýmýz rehin tutuldu. Elbette öncelikle aileleri, her an, her dakika onlardan gelecek küçük bir haberin, umudun peþinde oldular. Kalpleri beraber attý, kimbilir nice rüyada ve kurulan hayalde kavuþmanýn heyecanýný yaþadýlar. Kimi zaman IÞÝD tarafýndan gerçekleþtirilen ve kamuoyuna yansýyan kanlý eylemlerde, yürekleri aðýzlarýnda, gözyaþý ve dualarla beklediler.
Süreci hayli yakýndan takip eden bir gazeteci olarak tüm bunlarýn üzerine þunu söylemezsem, herkese haksýzlýk etmiþ olurum. Baþkonsolosumuz ve diðer vatandaþlarýmýz kaçýrýldýðý andan itibaren, devletin zirvesindeki herkes, en baþta Tayyip Erdoðan, Ahmet Davutoðlu ve Hakan Fidan, an be an bu olayýn çözüme kavuþturulmasýnýn derdinde oldular. Ne yazýk ki dönemin atmosferinde bu duruþ ve kararlýlýk yeterince görülmedi. Yetmemiþ gibi onca haksýz suçlamaya maruz kaldýlar.
Oysa sürecin dikkat, soðukkanlýlýk ve stratejik bir akýlla yönetilmesi için olaðanüstü bir çaba gösterildi. Mesela birilerinin uzun zamandýr akýllara durgunluk veren bir ýsrarla hedef tahtasýna oturttuðu MÝT Müsteþarý Hakan Fidan ve ekibi, gerek bu stratejik aklýn bir parçasý olarak, gerekse de sahadaki planlama ve takip açýsýndan müthiþ bir çalýþma yürüttüler.
Eðer birileri bu kurtarma operasyonunu, öylesine günü birlik bir çalýþmanýn sonucu, yahut aklý kýtlarýn iddia ettiði üzere kimi güçlerin katkýsý ya da armaðaný olarak görüyorsa, tek kelimeyle yazýk. Bu operasyonu ve bunca insanýmýzýn sað salim kurtarýlmasýný bize armaðan edecek bir güç varsa, herhalde bunlarýn öncelikle kendi yaralarýna deva olmalarý lazým. Bahse bile deðmez, geçelim.
Burada ortak bir akýl var. Uluslararasý dengeleri, bunlar üzerinden ortaya çýkan baskýlarý deðil, kendi insanlarýnýn güvenliðini merkeze alan, ayný zamanda bölgesel dinamikleri iyi hesaba katan bir planlama var. IÞÝD konusunda dünyayý ve bölgeyi, esasen Türkiye’yi kendi battýklarý girdaba davet edenlere kapýlmadý bu ortak akýl. Hadisenin baþýndan itibaren, gerek Cumhurbaþkaný Recep Tayyip Erdoðan’ýn, gerekse de Baþbakan Ahmet Davutoðlu’nun beyanlarýný alt alta koyun; bu aklý ve duruþu göreceksiniz.
Bir nokta daha var ki, þimdilerde onu dile getirenlerin pek sesi soluðu çýkmýyor. Rehin alýnan insanlarýmýzýn aslýnda bir plan dahilinde kaçýrýldýðýný, cumhurbaþkaný seçimi öncesi teslim edilerek bunun kampanyaya dönüþtürüleceðini söyleyecek kadar kendisinden geçenler vardý. Bu zavallý anlayýþa, yaklaþýma ve kendi ülkesini boynu bükük görmekten haz duyan gönül fukaralarýna söylenecek söz yok. Biraz utanmazlar mý acaba!
Þunu da tarihe not düþelim. O süreçte gerçekten de birkaç kez insanlarýmýzýn kurtarýlmasý ihtimali doðdu. Operasyon üzerinde konuþulurken dönemin Dýþiþleri Bakaný Davutoðlu, ‘Acaba þimdi kurtarma gerçekleþirse, birilerinin iddia ettiði gibi seçim kampanyasý ve istismar tezleri ortaya çýkar mý?’ yönündeki görüþlere ‘Kimin ne düþüneceði, þu ya da bu hususun istismar edildiðini söyleyeceði umrumda deðil. Yeter ki vatandaþlarýmýz bir an önce kurtulsun’ cevabýný verdi.
Ýþte böyle bir kararlýlýkla, günü birlik hesap ve endiþelerin ötesinde yapýldý operasyon.
Gün sevinme ve Türkiye’nin gücüyle baþý dik yürüme günüdür. Gün, dünyanýn bunca operasyon, silah ve hesapla ne yapacaðýný bilemediði bir alanda, onlarca filme konu olacak bir baþarýyla, bize sonbaharýn ilk günlerinde baharý yaþatanlarla mutlu olma günüdür.