Ferudun Niğdelioğlu
Ferudun Niğdelioğlu
Tüm Yazıları

Gün ola devran döne

Mourinho'nun basın toplantısında görüldü ki, yanıtladığı sorular kimi gazetecilere önceden verilmiş, muhtemelen cevapları üzerine de çalışılmış.

Bu pencereden baktığımızda Mourinho'nun, "Maç sahada oynandı, maçı başkan oynamadı. Başkanın görevi ve rolü sahanın ötesindedir. Onlar bize kazanmamız için huzur duygusunu, birlikteliği, desteği Kadıköy'e giderken o mutluluğu vermek istiyorlar mı, yoksa trendleri takip edip bizi bölen bir atmosfer mi yaratmak istiyorlar? Asıl sorunun bu olduğunu düşünüyorum" sözleri beni düşündürüyor.

Niye mi düşündürüyor? Fenerbahçe tarihi sahada kaybedilen maçların hesabının başkan ve yönetim kuruluna kesildiği onlarca olayla doludur. Bunun tarihteki en yakın örneği Aziz Yıldırım değil mi? Aziz Yıldırım, Başkan olarak Ali Koç'tan neyi eksik yaptı?

Hatta kat be kat başarılıydı. Ama saha sonuçlarının faturası ona kesildi. Hiç kimse "Eee başkan ne yapsın? O mu gol atsın, gol kurtarsın?" demedi. Gazetecisinin de, sosyal medya yorumcusunun da ağzını bıçak açmadı. Taraftar da sessiz kaldı.

Hiç kimse tek bir söz edemedi, edemezdi de.

Hiçbir hoca da başkanını bu şekilde koruyan bir açıklama yapmadı. Yapsa da sonuç değişmezdi. Hesap başkana kesilirdi.

Şimdi Ali Koç ve yönetimi taraftar nezdinde kredisinin eksi olduğunu görüyor ve Mourinho'nun arkasına saklanarak ortaya çıkmış bir açıklama ile sorumluluktan kurtulabileceklerini sanıyorlar. Nafile çaba...

Boşuna vakit kaybı...

TARAFTARI SUSTURACAK MISINIZ?

Taraftar, başkan ve yönetime güvenini kaybetti.

Sorun kaybedilen maç değil. Çok daha derin ve büyük bir sorun var ortada. Yönetim ise bunu görecek, anlayacak durumda değil.

Taraftarlar organik olarak yönetime tepki için organize oluyor. Yandaş, paralı troller, yönetime tepki koyan sıradan taraftara "fetöcü" dahil her türlü yakıştırmayı yapıyor.

Yönetime yakın gazeteciler tepkilerini gösteren taraftarı cahillikle, menfaatle ve manipülasyonla suçluyor. Hatta bu insanların aslında gerçek olmadıklarını bile iddia edebiliyorlar. Bu gazeteci arkadaşlar 2018 seçim sürecini dip dalgası olarak yorumlayanların ta kendisi. Aynı gazetecilerin Ali Koç'un altı yıllık döneminin sonunda taraftarın sabrının kalmadığını, yedinci yılda artık geç de olsa oluşan derin dip dalgasını görmezden gelmesinin ancak özel bir sebebi olabilir.

Yahu kendinizi zorlamaya, icat çıkarmaya ne gerek var? Ligdeki en büyük hatta tek rakibiniz Galatasaray üst üste iki sezon şampiyon oldu. 6'da 6 yaparak Kadıköy'e geldi ve sizi 3-1 skorla ezerek yendi. Hem de karaborsa bilet krizi, bet sponsorluğu açıklanamayan sponsorlar, oyuncu maaşlarındaki belirsizliklerin kara bulutları altında.

Başkanı ve yönetimi tartışılıyor. Genel Kurul çağrıları yapılıyor. Fenerbahçe camiası bu durumu göremiyor olabilir mi?

Görüyor ve haklı olarak tepkisini koyuyor.

Bu son derece normal bir durum. Normal olmayan Ali Koç'a tepki koyan taraftarlara muhalefet etmek ve tavır koymak. Onların aklı ile dalga geçilebileceğini sanmak. İstediğiniz kadar Ali Koç taraftarı olun, Fenerbahçe taraftarının aklı ile oynayamazsınız. Taraftar doğruyu yanlışı bilir ve ona göre karar verip, hareket eder.

Galatasaray sezon ortasında rahmetli Duygun Yarsuvat'ı başkan seçip sezonu şampiyon tamamladı. O seçimler sırasında kimse "Yapmayın sezon ortasında başkan değişir mi? Böyle bir değişikliğin yararı değil, zararı olur" demedi. Ve Galatasaray sezon sonunu şampiyonlukla tamamladı. Herkes aklın ve mantığın sesini dinledi.

KESER DÖNER SAP DÖNER

Demem o ki, siz rüzgar gülü, fitneci, yalancılara, kendini kanaat önderi zannedenlere bakmayın.

Arkalarındaki rüzgâr dinince onların da başları öne eğilecek.

Rüzgar gülü gibi fırıl fırıl döndükleri görülecek, anlaşılacak.

Kulüpler taraftarındır.

Ve taraftar en iyi müfettiştir. Günün sonunda iyiye kötüye ve doğruya yanlışa en sarih biçimde taraftar karar verir.

Halkın ve taraftarın desteğiyle ayakta kalan, taraftar olmaksızın anlamını yitiren ve üstelik Türk milletinin en önemli müşterek unsurlarından olan futbol ve insanların yıllarca gönül verdiği, uğruna bin bir türlü fedakarlıklar ederek yüreğini ortaya koyduğu kulüpler kimsenin babasının malı değildir. Futbol kulüpleri taraftarla ve halkla bütünleşmiş, hemhal olmuştur. Bir yanında taraftarın varlığıyla ayakta duran spor kulüpleri milyonluk holding şımarıklığıyla yönetilemez. Bu şu anda anlaşılmasa bile bir gün mutlaka anlaşılacaktır. O vakit geldiğinde suni gündemler, yaygara ve göz boyama taktikleri ile taraftarı oyalayan herkesin bileti kesilecektir. Aman ha beyler! Türk futbol taraftarını sakın hafife almayın!

OYUN KÖTÜ SONUÇ İYİ

Gilloise belli ki Galatasaray maçını iyi analiz etmiş. Fenerbahçe'ye üçüncü bölgede baskı kurup, maçı koparacağını düşünmüş. İlk 20 dakika her şeyi yaptılar, tüyler diken diken oldu. Ama sonuca gidemediler. Fenerbahçe'nin bu dakikalardaki görüntüsü ise langırt masasındaki sabit adamlar gibiydi. Çağlar'ın golü ile tribünler de sahadaki oyuncular da rahat bir nefes aldılar. Devreye 1-0 önde girdiler.

Kazanılan UEFA Avrupa ligi maçı ile kısa dönemde zayıf da olsa bir ışık göründü. Camianın kırılgan yapısı her an her şeye gebe. Asıl bu sorunun çözümü için adımlar atılmalı. Fenerbahçe'nin dün geceki futbolu da Mourinho gibi keyifsizdi ancak beklenti bu galibiyet ile yükseldi denebilir. Livakovic kurtardığı penaltı ile 3 puana etki ederken, Becao 11'e yazılacak ilk isim, Amrabat da transferinin ne kadar doğru olduğunu dün gece herkese gösterdi.

En Nesyri kaçırdıklarını ağlarla buluşturmayı başardığında sorunlar biraz daha çözülecektir. Ama nerede olması gerektiğini bilen bir santrfor olduğunu basit goller kaçırsa da gösterdi.

Özetle bu maçtan üç puan çıkarmak mucizeydi.