Ülkemizin vazgeçilmez içeceði olan çay, sudan sonra dünyada da en çok tüketilen sývý olarak kabul ediliyor. Çay, dinsel, duygusal, kimyasal özelliklerinin yaný sýra kahvaltýnýn amirali olarak da biliniyor.
Çay, sadece bu topraklarda deðil, var olduðu coðrafyalarda efsaneleri ile anýlýr. Efsaneleri MÖ üç bin yýlýna dek uzanan çayýn anavataný Çin’dir ama ülkemizde herkesin vazgeçilmez içeceðidir.
Sudan sonra dünyada en çok tüketilen sývý olduðu kabul edilir. Varolma mücadelesi takdire þayandýr zira kahvenin tahtýný sallar.
Osmanlý’da tüketimde bir numara olan kahvedir. 1900’lü yýllara dek pek bilinmeyen çay, günümüzün en önemli tüketim maddelerindendir. Sosyal hayatýn figürlerindendir. Ýnsanlar için öylesine kýymetli olur ki, mevsimler deðiþir çay tutkusu deðiþmez; sýcak, soðuk pek çok alternatifi kullanýlýr.
Kemalettin Kuzucu’nun büyük bir titizlikle hazýrladýðý Bin Yýlýn Çayý, Osmanlý’da Çay ve Çayhane Kültürü isimli kitap çay konusunda muhteþem bir kaynak olur.
Kuzucu’ya göre, Türk ve çay sözcükleri buluþur önce. Þair Lu Yu, Çin çay kültürünü anlatýrken, Türk süvarilerinin deri çizmelerine benzetir. Ýþin ilginç yaný, þairin bu benzetmeyi yaptýðý zamanlarda çay sadece Çin’de bilinir.
Çin’in hakimiyeti 17’nci yüzyýla dek sürer. Çayýn serüveni, çayýn sömürge ürünleri arasýna katýlmasý ile Amerika’ya, Avrupa’ya Afrika’ya doðru devam eder.
Çayýn bu topraklardaki macerasýnýn kitaplaþmasýnýn ilk örneði, 66. Þeyhülislam Damadzade Ebülhayr Ahmed’in 1711 tarihli Çay Risalesi isimli eseri olur. Doðulu ve batýlý hekimlerin görüþleri ile çay yapraðý özellik ve faydalarýnýn anlatýldýðý eseri, Hacý Ýzzet Efendi’nin 2. Çay Risalesi takip eder. Dostlarý arasýnda ‘Çaycý’ lakabýyla tanýnan Hacý Ýzzet Efendi’nin eseri 1878 yýlýna tarihlenir. Osmanlý devrinde çay üzerine yazýlan eserlerin ortak özelliði, çeþitleri, demleme yöntemleri gibi detaylarý barýndýrmalarýna raðmen Türk tarihindeki yeri hakkýndaki yeterince bilgi yoktur.
Osmanlý’ya Rusya ve Ýran üzerinden girdiði bilinen çayýn söyleniþi de bu ülkelerdeki gibi olur. Çin’in Mandarin lehçesindeki kullanýmý olan “ç’a” (tcha) kelimesine Ýran’da “y” sesi eklenir, Türkçe’ye çay olarak yerleþir.
“Ýlk çay içildiðinde ufukta henüz ne Musa, ne de öteki peygamberler vardý” diye baþlar Çayýn Kültür Tarihi kitabý. Kemalettin Kuzucu’ya göre çayýn beþ bin yýldýr kullanýldýðý görüþü dikkate alýnýrsa çayýn tarihini M.Ö üç bin yýlýna götürmek mümkün olur.
Çaygiller familyasýndan küçük bir aðaç olan çay bitkisi, ucundaki yapraklarýn su ile buluþmasý ile içecek haline gelir.
Kazayla baþlayan hikaye
Çaya dair anlatýlan öykülerin en eskisi M.Ö 2737 yýlýna uzanýr. Hikaye, Ýmparator Shen Nung’un kaynar suya kaza ile düþürdüðü çay yapraðý ile baþlar. Bu bitkiyi araþtýran imparator sayesinde çay ünlenir. Çaya adanan ‘Soyluluk’ ibaresi de bu öyküye dayanýr. (Çay soyludur)
Güney Asya anlatýmýna göre çayý, koyunlar keþfeder. Kahve ve þarabýn keþfine benzer bu anlatýma göre hayvanlardaki canlýlýðý araþtýran çobanlar, bunun sebebi olarak yeþil yapraklý bitkiyi farkederler.
Japon inanýþýna göre çayý keþfeden 6’ýncý yüz yýlda yaþayan din adamýdýr. Hint hükümdarýn oðlu daha fazla ibadet etmek ister ama uykuya yenik düþer. Uyandýðýnda bu duruma sebep olarak gördüðü göz kapaklarýný keser atar. Atýlan yerde çýkan bitkinin yapraklarýný tadar ve bunu mucize olarak kabul ederek ölene dek kullanýr ve kullanýmýný vasiyet eder.
Çayýn kullanýmýný teþvik eden bir baþka din adamý da Hoca Ahmet Yesevi’dir. Anlatýlan menkýbe Türklerin çayla tanýþmasýnýn Ýranlýlardan ve Ruslardan eski olduðunu ortaya koyar. Türkmenistan köylerinde bir çiftçinin evine misafir olan Ahmet Yesevi çok yorgundur. Ancak evin hanýmý doðum yapmak üzeredir. Çiftçi eþi için Ahmet Yesevi’den dua ister. Doðum kolayca gerçekleþince çiftçi, kaynattýðý çayý ikram eder. Çayý içen ve rahatlayan Ahmet Yesevi, bu þifalý içeceðin hastalara içirilmesini tavsiye ederken, “Allah kýyamete kadar buna revaç versin” diye de dua eder.
Din adamlarý hem bu içeceði kullanmýþ hem de bir anlamda tanýtýmýný üstlenmiþlerdir. Ýnsanüstü varlýk olduklarýný kanýtlamak için bol bol içtikleri çay sayesinde uzun süre uykusuz kalmalarý ile tanýnan Budist rahipler çayý Budizm’in sembolü haline getirirler.
Bir sanat ve felsefe sistemi
Çayýn ticari kimlik kazanmasý ise Tang hanedanlýðý devrinde olur. Yaþanan iç savaþlarýn nedeniyle çaya vergi konulur. Tang Sarayý’ndaki Japon elçiliði vasýtasýyla çay Japonya’ya ulaþýr. MS 729’da imparatorun Nora’daki 100 keþiþe ikram ettiði çayýn ülkedeki genel kabulü 12’nci yüzyýla uzanýyor. Öyle kabul görülür ki Çailik dini doðar. Çay, Japonlar için sadece bir içecek deðil, okullarda eðitimi verilen bir sanatýn felsefesi ve ekolleri olan sistemin adýdýr. Çayýn deminin gelenekle harmanlandýðý, verdiði keyifle kültür maddesi olma yolculuðuna uzanan süreçte her dem tazeliðini korur. Kimi için þifa, kimine göre sohbete bahane olan çayýn Türklerle olan iliþkisi ise baþka bir yazýnýn konusu.