Günahdýr, günah!!!

En baþa alayým ki sonunda kaynamasýn:

Zavallý ve o hârikulâde sokak kedileriyle köpeklerinin, Nazi toplama kamplarýndakilere benzer metodlarla imhâ edilmesi planlarýna karþý halkýmýzýn verdiði tepki beni hiç deðilse ihtiyatlý bir iyimserliðe sevketdi.

Bir dâvâda tek baþýna olmadýðýný hissetmek iyi bir duygu.

O iðrenç “Hayvanlarý Koruma Yasasý” metnini kaleme almakdan hayâ etmeyen vicdansýzlarla ayný milletin mensûbu olmakdan ne kadar tiksiniyor ve utanýyorsam berikilerin yurddaþý olmakdan da o kadar iftihar duyuyorum!

Bu tasarýyý Meclis’de görüþecek olanlar da umarým ki bir karâra varmadan önce kendi vicdanlarýnýn sesine kulak verirler, bakalým ne diyor!

Her hâl ve kârda artýk belli ki benden baþka daha onbinlerce kiþi bu iþin tâkibcisi olacak.

Ben þahsen gerekirse bu konuyu Strazburg ve Brüksel’e de götürerek Türkiye’yi mahkûm ettirmek üzere elimden geleni yapacaðýma buradan bir kere daha söz veriyorum.

Bu bir “tehdid” deðil bir “enformasyon” sâdece!

Bir insanýn bir uluslararasý mahkemede kendi devletini mahkûm ettirmeye teþebbüsü elbet hoþ bir þey deðil.

Ama o zaman da devlet devletliðini bilsin!

Ýnþallah iþ o raddeye varmadan “evin içinde” hallolunur.

Ýnþallah!!!

***

Bâzý deðiþimler nisbeten kýsa sürede cereyân eder ve herkesçe hemen fark edilir.

Meselâ her yýl Mart ve Ekim aylarýnda belirli bir haftasonu saatleri 60’ar dakýyka ileri yâhut geri almak böyle bir þeydir.

Zâten fark edip uymazsanýz günlük hayâtýnýz altüst olur.

Öte yandan kýsa sürede gerçekleþmeyen, tâbir câizse usul usul cereyân eden deðiþimler de vardýr ki bunlar hemen farkedilmezler pek...

Ýþte böyle uzun vâdeli ve için için geliþen bir deðiþimi ben Batý medyasýnýn “Türkiyealgýsý” üzerinden de tesbît ediyorum.

Benim gibi onyýllardýr Batýnýn kitle haberleþme araçlarýnda yayýnlanan Türkiye haberlerini, biraz da profesyonel bir zarûretden ötürü izlemek zorunda kalanlar bileceklerdir. 50’li, 60’lý ve bir dereceye kadar 70’li yýlarda Batý Avrupa gazete, radyo yâhut televizyonlarýnda Türkiye’yle ilgili haberler yok denecek kadar azdý, kýsaydý ve hemen tümüyle olumsuz hava yansýtýrlardý.

Ben Almanya’da ilk defâ “manþet” oluþumuzu çok iyi hatýrlýyorum:

Rahmetli Adnan Menderes’in daraðacýndaki fotoðrafýydý sebeb!!!

Daha sonra da Türkiye haberlerinin omurgasýný hep ekonomik ve politik felâketler oluþturdu.

Bu yazýlar da esâsen bir tepeden bakan bezgin öðretmen edâsý taþýrdý.

Aslýný ararsanýz, bâzen aþýrý insafsýzca olmakla berâber prensipde haksýz da sayýlmazlardý.

Bir 12 Mart’ýn, bir 12 Eylül’ün nesini allayýp pullayýp da öveceksiniz ki?

Ama birkaç yýldýr bu havanýn tedrîcen deðiþmeðe baþladýðýný görüyor ve ne yalan söylemeli, bundan bayaðý memnûniyet duyuyorum.

Artýk Türkiye, Alman ve Fransýz mas-medyasý için bir tür “meþin boks torbasý” olmakdan çýkdý ve genel haber akýþý içinde üstelik az çok mûtenâ bir pozisyona bile girdi.

Hele son aylardaki haber ve yorumlarý incelerseniz Türkiye’nin hem dýþ politikada artan aðýrlýðýnýn ve hem de ekonomik baþarýlarýnýn bâriz bir þekilde öne çýkdýðýný görürsünüz.

Meselâ Türkiye-IMF iliþkilerinin 180 derece dönen karakteri ve Ankara’nýn artýk “yardýmalýcý” ülkeler statüsünden çýkarak “yardým verenler” safýna geçmesi, yâhut ülkemizin, içinde bulunduðu fecî ekonomik durumdan kurtulmak üzere Yunanistan’a nasýl modellik edebileceði gibi konular etraflýca iþleniyor artýk.

Arab ülkelerine ve doðu Türk cumhûriyetlerine “siyâseten” nasýl model olabileceðimiz konusu da dikkatimi çekiyor.

Bu geliþmelerin “yaralý Türk kalbleri”ne nasýl ilaç gibi geldiðini belirtmek ise gereksiz.

Siz deðerli okuyucularým da bilesiniz istedim.