Günahý vebali ABD’nin boynuna

ABD Büyükelçisi John Bass’ýn giderayak yaptýðý açýklamalar iki ülke arasýndaki iliþkileri zehirlemeye devam ediyor. Büyükelçi’nin özellikle DEAÞ’la ilgili sözleri adeta ‘iliþkileri bozmayýn, baþýnýza büyük belalar alýrsýnýz’ gibisinden tehditkâr imalar içeriyordu.

“Türkiye, son 9.5 aydýr kaydadeðer bir DEAÞ saldýrýsý yaþamadý. Bu, DEAÞ’ýn Türkiye’de saldýrý düzenlemekten vazgeçmesinden kaynaklanmýyor, DEAÞ, þu anda Türkiye’ye saldýrý gerçekleþtiremiyor. DEAÞ’ýn son dönemde bu ölçüde bir saldýrý gerçekleþtirememesi, hükümetlerimizin bu konuda yoðun iþbirliðinden kaynaklanýyor” diyor Bass...

ABD ile yoðun iþbirliðinin akamete uðramasý, DEAÞ eylemlerine zemin hazýrlarmýþ! DEAÞ’la sorun yaþamamak için ABD’li diplomatlarýn kaprislerine eyvallah etmek gerekiyormuþ yani!

Bu saatten itibaren gerçekleþecek DEAÞ saldýrýlarýnýn günahý vebali ABD’nin üzerine olacaktýr.

Türkiye son dönemde tüm terör örgütlerine karþý amansýz bir mücadele yürütüyor. Bu mücadelede baþarýlý olunmasýnýn birçok sebebi sayýlabilir, bunlarýn içinde müttefiklerle iþbirliði belki bir etkendir ama her þeyi bununla izah etmek son derece yanlýþtýr.

Fýrat Kalkaný Harekâtý DEAÞ’ýn sýnýr ötesinden Türkiye’yi taciz etmesine son vermiþtir. Hem Suriye’deki etkin mücadeleyle örgütün geriletilmesi, hem de içeride yürütülen operasyonlar bu baþarýda büyük pay sahibidir.

Büyükelçinin DEAÞ’la ilgili sözleri her tarafa çekilebilecek ve hiç de hoþ karþýlanmayacak imalar içeren bir mahiyettedir.

DEAÞ’ýn ötesinde PKK’nýn muhtemel eylemlerinde de günah-vebal ABD’ye ait olacaktýr. Çünkü ABD, açýktan PKK’nýn uzantýsý YPG’ye silah vermekte, kol kanat germektedir. Bu silahlarýn Türkiye’ye yönelmesi halinde ABD doðrudan saldýrýnýn sorumluluðuna ortak olacaktýr.

Bir adým ötesine gidelim, FETÖ’nün Türkiye aleyhtarý eylemlerinin günahý-vebali de Gülen’e ve FETÖ’cülere yataklýk yapan ABD’nin üzerine olacaktýr.

Büyükelçinin açýklamalarý ve ABD’nin terör örgütlerine yönelik tavýrlarý müttefiklik iliþkisine hiç de uygun düþmemektedir.

Savunma pozisyonundaki Türkiye’nin bu mücadeledeki yargýsal gayretlerini diplomatik krizlerle engellemeye çalýþmak beyhude bir çabadýr. Türkiye kendisi için varlýk yokluk meselesi haline gelen konularda ABD’den gelen dayatmalarý sineye çekmeyecektir.

Son olaylar Türk tarafýnda ciddi bir güven bunalýmý-sarsýntýsý oluþturmuþtur. Cumhurbaþkanýmýz Erdoðan’ýn “Biz kabile devleti deðiliz. Biz size muhtaç deðiliz. Biz sizden paramýzla silah istediðimizde 'kongre' diyorsun ama terör örgütüne ücretsiz silah veriyorsun. Niye, ‘Türkiye'yi güneyden kuþatalým’ diye” þeklindeki sözleri daha derin bir güven bunalýmýna iþaret ediyor.

Erdoðan’ýn,  “Koskoca ABD'yi bir büyükelçi yönetiyorsa yazýklar olsun, adalet bu mu” ve “Teröristleri ülkelerinde saklayan, bu ülkelerden baþka ülke var mý? Bir taraftan demokrasinin ana vataný diyeceksin, teröristi saklayacaksýn” türü sözleri de ciddi bir hayal kýrýklýðýný ve duygusal kopuþu yansýtýyor. Cumhurbaþkanýmýzýn ABD yönetiminden ziyade eski yönetimden kalan bir kliðin iliþkileri bozmaya çalýþtýðýný söylemesi dikkate deðerdir.

Ýki ülke arasýnda büyük kýrýlmaya sebep olabilecek sorunu Trump yönetimi doðru anlamalý ve Türkiye’nin hassasiyetlerini gözeten bir yaklaþým içine girmelidir.

ABD konsolosluðunun Türk vatandaþý çalýþanlarýnýn yapýp ettikleri Türk yargýsýnýn iþlemlerine tabidir ve bundan dolayý ABD yönetiminin onuru inciniyormuþ gibi diklenmeler içine girmesi meseleyi anlamsýz boyutlara taþýr. Burada onuru incinecek olan, terör ve darbe tehditleriyle varlýðýna kastedilen Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu suçlara ortak olduðu gerekçesiyle yargýlanan kiþiler varsa bu süreçlere destek vermek de müttefikliðin gereðidir.