Güncel paradoks: Adalet mi merhamet mi…

Üstad Necip Fazýl’ýn “Reis Bey” adlý güçlü eserinde adaletle merhametin birbiriyle iç içe geçmiþ insani deðerler olduðu anlatýlýr. Ceza Reisi bir yargýcýn idama götürdüðü bir gençle ilgili olarak, sonradan masumiyeti ispatlanýnca içine düþtüðü sorgulama, vicdan azabý ve hayatýnýn altüst oluþuyla ilgilidir bu eser... 

Ama kelimeler ve kavramlar açýsýndan yoksullaþan günlük dilimizde, adaletle merhametin arasý giderek açýlýyor. Merhamet günümüzde, etkisiz bir acýma hissi olarak görülmektedir. Oysa adaletin matematik keskinliði karþýsýnda herkes saygýyla ayaða kalkar. Çünkü o çok güçlüdür, elinde yargý kuvvetini bir gürz gibi tutar. Merhametse naiftir, gözyaþýdýr. 

Merhametle adaletin arasýndaki bu dikey ve keskin yarýlmanýn, dünyevileþmeyle ilgili olduðunu düþünüyorum. Gücün, kuvvetin, iktidarýn deðerlerden sýyrýlarak sadece egemenlik anlamýna dönüþtüðü bir çaðdayýz. Merhametse sivil etkinliðe indirgenmiþ duruma. 

Bendeniz merhamet mi, adalet mi sorusuna Sayýn Bülent Arýnç beyefendinin geçen gün bahsettiði KHK’lýlarla ilgili cümleleri sonrasýnda yeniden baktým. Bülent Bey, meslekte çok mahir bir avukattýr, tanýdýðým en kuvvetli hatiplerden, 30 yýlý aþkýndýr öðrencilik günlerimden beri takip ettiðim parlak bir siyasetçidir. Soruþturma geçirip, takipsizlik kararý aldýðý halde mesleðine dönemeyen ve KHK’lý statüsünden dolayý ailesinin de engeller yaþadýðý kiþilerden söz etti. Bunlar, suçlarý kesinleþmiþ hapisteki kiþiler deðiller, takipsizlik kararý almýþlar ama hayatlarý da bir þekilde donmuþ, yani ne eski iþlerine devam edebiliyorlar ne de baþka resmi hatta özel iþlere bile giremiyorlar. Dolayýsýyla geçim zorluðu içindeler... Bülent Bey bu tip maddi zorluklar çeken suçsuz kiþilere yardýmda bulunacaðýný söylemiþti... Tartýþma da buradan çýkmýþtý; “Biz merhamet deðil adalet istiyoruz” diye baþlýklar açýldý sosyal medyada. 

KHK ile ihraç edilenler ya FETÖ veya PKK ile ilgili olarak soruþturulup uzaklaþtýrýlan kimseler. Ama hiç bir terör örgütü ile iliþkisi olmadýðý halde, hasmane komplolar veya iftiralar ile suçlandýklarýný söyleyenler de halen mevcut. Hatta gazeteci arkadaþlarýmýza da bu içerikte þikayet mesajlarý, mektuplarý geliyor. Hiç sesimizi çýkartmadýðýmýz, göz yumduðumuz konusunda çok aðýr þekilde hakaretlere de muhatap oluyoruz. Yargý mensubu olmadýðýmýz halde sanki kararlarý biz çýkartmýþýz gibi lanetler, beddualar da cabasý... Bunlarýn çoðunu kötü niyetli giriþimler olarak görüyorum. Zira bir yakýnýný kurtarmak isteyen kiþi, ilgisiz yüzlerce kiþiye aðýr hakaretlerle saldýrmaz. 

Lakin çilesinde samimi olanlar da vardýr muhakkak ve bu galeyanda onlarýn ne sesi ne soluðu çýkabiliyor. 15 Temmuz’da mermilere bombalara hedef olduktan sonra, artýk kimsenin acaba bu da masum mudur diye sormaya mecali kalmadý. Biz yaralandýk, biz öldük, biz çok kandýrýldýk ve biz sýrtýmýzdan vurulduk, bu yüzden yine mi yalan söylüyorlar refleksiyle, güvensizlikle bakýyoruz. 

Bülent Bey’in merhamet içerikli konuþmasý, devletin en üst düzeyindeki insanlarýn bile, aslýnda adaletten yana endiþe taþýdýðýný gösteriyor. Evet tüm devlet adamlarý adalete dair ‘endiþe’ taþýmalýdýr bu onlar için fazilettir. Lakin adaleti saðlamlaþtýracak, iyi iþlemesini saðlayacak sistemi garanti etmek de onlara düþer. Umarýz Yargý Reformu, suçluyu suçsuzdan ayýrt etme konusunda adalete hýz ve imkanlar katar.