Günde üç öğün açık hava restoranı gibi olan kent: Bangkok

Yoksulların yaşam damarı Chao Phraya Nehri. Çamur gibi aksa da varlığı bile bir nimet. O nehirde yüzer manav da var, restoran da. Tayland’ın başkenti Bangkok, kimsenin evinde yemek yapmadığı, turistin elbise diktirmeden dönmediği, tapınaklarıyla ünlü capcanlı bir şehir.

Bangkok ile garip bir ilişkimiz var. Hani sevgililer vardır, ayrılır ayrılır hasrete dayanamayıp buluşurlar ya biz de biraz öyleyiz. Öyleydik daha doğrusu. Nicedir aşkımız depreşmedi. Şimdi beklemedeyiz. Beni ne zaman çağıracak merak ediyorum. Çağırsa, koşa koşa gidip kendimi kollarına atacağım.

Biz ilk görüşte aşk yaşayanlardan değiliz. İlk karşılaşmamız onun en makyajlı yerinde havaalanında oldu. Yorgundum, şöyle bir bakınıp beni Kuala Lumpur’a götürecek olan uçağa bindim. Ondan hoşlandım ama kalbim pır pır etmedi. İkinci karşılaşmamızda kavga ettik. Daha doğrusu o esti gürledi, ben izledim. Kısa sürdü. Bir trenden inip diğerine binmeden önce istasyon yakınlarında bir sokak tezgahında ‘pad thai’ yedim, en yakın tapınağı ziyaret edip seyahatimin kazasız belasız geçmesi için dua ettim, etraftakilerin ne için dua ettiğini merak ettim ama kimselere soramadım. Sokaklarda öyle çok gürültü vardı ki trafik, kargaşa, keşmekeş... O yüzden bir an önce uzaklaşmak istedim. Üçüncü karşılaşmamızda artık Bangkok ile yüzleşmeye hazırdım. İyi yürekli arkadaşım, kardeşim Harun sayesinde otel köşelerinde sürünmedim, tam tersine konfora fena alıştım. Galiba artık Bangkok ile aşkımız filizlenmeye başlamıştı. Onun her halini gördüm diyebilirim. Çamur gibi aksa da varlığının nimet olduğunu ilk anda çözdüğüm Chao Phraya Nehri’ne tepeden baktığım da oldu, üzerinde fink atan nehir dolmuşlarıyla gezindiğim de. O gezintiler sırasında ‘nehir insanları’nı gördüm. Yaşamı suyun kenarında ve içinde geçen yoksul insanları. Gerçi aynı konumda bulunan villalar, şık oteller ve tapınaklar da vardı. Nehir aynı nehir, manzara aynı manzara ama... Bangkok’ta hayat nehrin varlığıyla yoğruluyordu sanki. Bu kentle aşk yaşayacaksanız, nehir hep aranızda olacak, iyisi mi varlığını baştan kabul edin. Chao Phraya, yani büyük dük, yahut nehirlerin kralı. Taylandlılar ona verdikleri adla asaletini de tasdiklemiş oluyor, minnet duygularını böyle ifade ediyor.

7 MİLYON BOĞAZ ONUN ELİNE BAKIYOR

Aşk diyordum. Bangkok ile aşkımız sıcak bir şubat günü başladı. (Ekvatora yakın olduğu için her mevsim sıcak ve nemli olan Bangkok’a gitmek için en iyi dönem kasım-şubat arası.) Ondan kaçılmayacağını onu yakından tanıdıkça anladım. Uzak duramayacağınızı, kaçsanız da geri döneceğinizi ve her dönüşünüzde ona daha bir bağlanacağınızı. Sadece ben değildim böyle düşünen. Milyonlar onu yuva bellemiş, aşkla ya da nefretle güne onu görerek başlıyor, onu soluyarak bitiriyor. 7 milyon boğaz onun eline bakıyor. Ve her gün sokaklarda kurulan yemek tezgahları o 7 milyon boğazı besliyor. Bangkoklular neredeyse tüm öğünlerini dışarıda yiyor. Bu yüzden sabahın erken, öğle veya akşam saatlerinde de pazar yeri, yol kenarı, park kısaca aklınıza gelen her yer, akla gelebilecek her türlü yiyeceğin oracıkta, hızla pişirilip servis edildiği, her keseye uygun dev birer restorana dönüşüyor. Hele de turistler için bulunmaz nimet. Bizim paramızla 1-2 liraya karnınızı doyuruyorsunuz.

Bangkok’ta yapılacak şey çok. Hangi birinden başlasam, neyi anlatsam bilemedim. Galiba en iyisi önce bir nehir gezintisi yapmak... Chao Phraya Express teknelerinin ana durağı Wat Rajsingkorn (S4). Buradan kuzeye doğru yaklaşık yarım saatlik gezi 70 kuruş. Bazı tekneler turistik olduğu için daha pahalı. Bence halkın bindiği tekneler en güzeli. Bu teknelerde rahipler de var, öğrenciler de. Turistik yerlere gidecekseniz turuncu bayraklı tekneleri tercih edin. Sarı bayraklılar daha hızlı ancak bazı duraklarda durmuyorlar. Ulaşım için diğer seçenekleriniz Skytrain, metro, otobüs, taksi ve tabii moto-taksiler yani tuktuklar. Bangkok’ta bir yerden ötekine ulaşmak zor değil sadece biraz zaman alabilir. Sabır Asyalıların mantrası. Bangkok’a gidecekseniz sizin de öğrenmenizde fayda var.

BU ŞEHİRDE YÜZLERCE TAPINAK VAR

Bu albenili kentin turistik merkezi Rattanakosin bölgesi, yani ‘eski kent.’ Turistlerin mutlaka görmek istediği üç yer Büyük Saray ile Wat Pho ve Wat Arun tapınakları. Saray bünyesindeki Wat Phra Kaew, Tayland’ın en kutsal tapınaklarından. Bahçeye yayılmış anıtların arasından geçip Zümrüt Buda heykelinin görülebileceği binaya uğramalı. Wat Pho, dünyanın en büyük uyuyan Buda heykelini barındırıyor. Wat Arun ise Tayland’ın en fotojenik tapınaklarından. Hemen nehir kıyısında yer alan bu tapınak binlerce Çin porseleni parçasıyla kaplı. Bangkok’ta ziyaret edilebilecek daha yüzlerce tapınak var (ülkenin tamamında ise 40 bin kadar). Bir de tabii yüzen pazarları meşhur Bangkok’un. Artık iyice turistik hale geldilerse de ağırlıklı olarak yaşlı kadınların kürek çektiği yassı tekneler taşıdıkları rengarenk tropik meyveler, yemyeşil otlar ve yemeklerle çok ama çok fotojenik. Bangkok’ta yüzen pazarların en ünlüsü kentin 100 kilometre güneybatısındaki Damnoen Saduak.

Bu satırları yazarken Bangkok’u özlediğimi fark ettim. Bir gün yeniden yolum düşer mi acaba yine?

8 BİN TEZGAHLIK ALIŞVERİŞ MERKEZİ

BANGKOK tam bir alışveriş cenneti. Günler geceler boyunca alışveriş edebilirsiniz bu kentte. Pek çok seçenek var ama bence en ilginç alışveriş merkezi Chatuchak. Skytrain’le Mo Chit istasyonuna giderseniz zaten Chatuchak’ın girişini göreceksiniz. 140 bin metrekarelik alanda kurulan 8 bin tezgahta aklınıza gelebilecek her şeyi bulabilirsiniz. Her bölge belli tarz ürünlere ayrıldığı için sadece ilginizi çeken bölümlerini gezebiliyorsunuz. Buranın tek sorunu açık havada olması. Mümkünse erken saatte gidin. (Cumartesi-Pazar, 09:00-18:00)

ÇOCUKLARLA GEZMEK DE EĞLENCELİ

ŞEHİRDE her yaşa göre eğlence var. Çocuklarıyla giden aileler Siam Ocean World’de sualtı dünyasının, kelebek bahçesinde doğanın renklerini, Madame Tussauds müzesinde popüler figürleri görebilirler. Ayrıca Siam Su Parkı ve Leoland’in havuzlarında doyasıya eğlenebilir; açık ve kapalı oyun parklarını ziyaret edebilir, tekne turlarına çıkabilirsiniz.

TERZİLİK ÇOK GELİŞMİŞ

SERGİLER, gösteriler, 30’un üzerinde sanat mağazası, restoranlar, görsel sanatlar için ayrılmış salonlar... Bütün bunlar Bangkok’un modern kültür ve sanat merkezinde yer alıyor. Yemek meraklıları isterlerse yemek turlarına katılabilir, okullarda veya evlerdeki yemek kurslarında Tayland mutfağının özel lezzetlerinin yapımını öğrenebilirler. Terzilik çok gelişmiş Bangkok’ta. Özellikle Avrupalı turistler arasında Bangkok’un ünlü terzilerine giysi diktiren pek çok kişi varmış. Fiyatları Batılı ülkelere göre çok makul olduğu için müşterilerinin sayısı her gün artıyormuş. Üzerinize göre kaliteli giysiler diktirmek istiyorsanız en doğru adreslerden biri Empire Tailors.

RENKLİ VE MİS KOKULU BİR PAZAR

PAK Klong Talad, Bangkok’un en büyük toptan ve perakende çiçek pazarı. Bir renk ve koku cümbüşü burası. Bir girdiniz mi kolay kolay ayrılamıyorsunuz. Özellikle orkide bolluğu inanılmaz. Yaseminler, güller ve adını bilmediğimiz, daha önce görmediğimiz pek çok çiçek, çıldırtıcı kokularını bonkörce etrafa saçıyor. Wat Pho tapınağına çok yakın olduğu için tapınaktan sonra pazarı da ziyaret edebilirsiniz.