Ramazan arefesi. Darbeciler, yapacaðýný yapmýþ. Sisi, Mýsýr’ýn en kalitesiz kadrosunu arkasýna almýþ, uyduruk Ezher Þeyhi ve Patrik’le, sözümona selefi liderle, yandan çarklý Baradey’le, yapma cumhurbaþkaný Adli Mansur’la darbenin ‘aile fotoðrafý’ný çektirmiþ.
Ve Mýsýrlýlar, yakýn tarihin en temiz direniþini baþlatmýþ.
Temiz ve vakur.
Þiddetsiz. Sadece, ‘biz varýz’ diyen.
Bizdeki darbeciler gibi, milletin arabasýný yakýp yýkmayan, bakkalýný çakkalýný yaðmalamayan, caddelerde terör estirmeyen bir topluluk.
Nezih bir topluluk.
Ramazan arefesinde, ‘öldürün’ dedi cuntacýlar. ‘Öldürün’ lafýnýn altýnda Sisi’nin imzasý var, Baradey’in, Adli Mansur’un, Patriðin, Ezher Þeyhi’nin -adlarý her neyse- imzasý var.
“Yok efendim, evrak falan yok, ne imzasý?”
Ýmzanýz var kardeþim. Siz ki dizildiniz Sisi’nin arkasýna, siz kendiniz imzasýnýz. Ya imzasýnýz, ya darbecinin parmaðýsýnýz. Tetik çekiyorsunuz, imza atýyorsunuz o parmaklarýnýzla...
Cinayete ortaksýnýz.
Ýþte, o gün, o arefe günü.
Bir çocuk.
Caminin içinde, þehitlerin ve yaralýlarýn arasýnda.
Esmer. Mýsýr kadar esmer bir çocuk. Benim çocuklarýmýn akraný. Hepimizin çocuklarýnýn akraný. Bir oðul.
Kafasýnýn bir tarafý parçalanmýþ. Doktorlar baþýnda.
Gitmiþ çocuk. Bu tarafta deðil ve doktorlar, geri getirmeye çalýþýyorlar, son bir ümit, göðsüne yükleniyor da yükleniyor doktor.
O fotoðraftý, diplomasinin, edebiyatýn, siyasetin bittiði yer.
Kimsin sen? O çocuða niþan alan asker? Bir adýn var mý senin?
Bir oðlun var mý senin? Bir kýzýn?
Bir bebeðin var mý senin?
Sen siyaset mi yaptýn, Sisi?
Ey Türkiye’de koltuðuna yaslanýp Ýhvan-ý Müslimin’in günahlarýný sýralayýp duyan muharrir, sen yazý mý yazdýn?
Sabah. Telefonuma ÝHH mesajlarý geliyor. Eyvah! Yine katliam.
Rakamlar, 50 kiþi, 70 kiþi, 120 kiþi, 400 kiþi.
Ne kadar kötü þey rakamlar. Ne kadar kötü, yediden yetmiþe hepimizin skor hastalýðýmýz.
Rakam... Halbuki rakam deðil o çocuklarýn hiçbiri.
Hiçbiri 1 deðil, hiçbiri 3 deðil, 100 deðil, 500 deðil.
Ýnsan onlar.
Bir annenin oðlu. Bir adamýn kýzkardeþi, bir çocuðun aðabeyi, ak sakallý bir ihtiyarýn torunu.
Ya da, okula yeni baþlamýþ bir kýzýn babasý öldürdüðünüz.
Kurþun, bir kiþiyi mi vurur?
O çocuða atýlan kurþun, o çocuðun mu yoksa annesinin mi canýný daha çok acýtýr?
Ýþte, ekranda.
Annesinin kucaðýnda bir bebek. Þimdi yaralanmýþ. Bir yaþýnda, bilemediniz iki.
Annesinde büyük bir endiþe, büyük bir korku, elleri titriyor, solunum cihazýný bebeðinin aðzýna takarken.
Ýþte, o bebeði öldürüyorsun sen Baradey. Ýstediðin kadar inkar et, senin altýna sokulan o sandalyede oturmayý kabul ettiðin sürece öldürüyorsun. Tepeden týrnaða elektron ve proton olsan, busun sen.
O annenin baþýna sen niþan alýyorsun, öteki oðulun kalbi, senin tüfeðinden çýkan kurþunla deliniyor.
Veya Ezher Þeyhi. Sen. Adeviyye’deki gençlerin kafasýna, göðsüne niþan alan askerin aynýsýsýn.
Ben, baþka þeyler yazacaktým bugün.
O bebeði görünce, her þey kayboldu gitti gözümün önünden. Bir þey kaldý.
Tekvir Suresi.
Kýyamet anlatýlýr orda. Sahabe-i kiramý bir kýyamet kaygýsý sararmýþ, o ayetler okunurken.
Meali, eksiltiyor ayetlerin anlamýný.
“Güneþ dürüldüðünde” diye baþlýyor. “Ýze ‘þþemsu kuvvirat.” Bulabilirseniz, Abdulbasýt Abdussamed’den dinleyin. Devam ediyor: “Ve ize ‘ssuhufu nuþirat...” Sayfalar açýldýðýnda... Ve hakikatin can alýcý noktasý:
“Ve ize’l mev’uudetu suilet, bi eyyi zenbin kutilet?”
“Kýz çocuðuna, hangi günahtan dolayý öldürüldüðü sorulduðunda.”
Ben, Sisi’yi o gün görmeyi çok istiyorum.
Sisi’yi, Baradey’i, Ezher Þeyhi’ni... Olan bitenleri seyrederken, belgesel lezzeti alan herkesi...
(Yazý bitti. Baradey'in katliam sýrasýnda Sudan'da olduðu ve istifa ettiði haberi geldi. Sandalyeden indi, bu zamana kadarki katliamlardan mes’uldür. Düzgün durursa bundan sonrakilerden mes’ul olmaz.)