Günlerin köpüðü

493 yýl önce bugün, 29 Aðustos 1521’de Belgrad Kalesi’ni fethederek Balkanlar üzerindeki mutlak hâkimiyetimizi mühürlemiþdik... 

478 yýl önce bir baþka 29 Aðustos 1526 günü ise Mohaç Sahrâsý’nda fevkalâde zorlu bir orduyu iki saatde daðýtarak Macaristan’ý Ýmparatorluk topraklarýna eklemiþdik.

29 Aðustos 2014 târihinde ise eðer PKK kimlik kontrolü yapýp vize harcý almaksýzýn Sahrâyýcedid’den Pendik’e gidebilirsek altý rekât þükran namazý kýlýyoruz.

Bana göre mesele yok; benim pasaportum daha beþ sene geçerli. Ama PKK Türkiye Cumhûriyeti damgasýný daha ne zamana kadar kabûl eder onu tabii ki bilemem.

Bakarsýnýz terso bir Kürde rastgelir, herif ‘Ben bundan böyle bu damgayý þey etmiyorum!’ deyiverir ve siz de iki sýnýr arasýnda (no man’s land!) öylecene þ’âpýverirsiniz.

Pratikde bu tür olaylara rastlandýðý çok olmuþdur.

Meselâ þu meþhur 25 Nisan 1861 günü Santa Fé’den Richmond’a giden posta arabasýndakilerin baþýna gelenleri hatýrlayalým!

Bîçâre yolcular daha neye uðradýklarýný anlayamadan o yirmi kiþilik açýk gri üniformalý süvâri müfrezesinin baþýndaki yakýþýklý teðmen “Özür dilerim, Hanýmlar Beyler! Þu anda Konfedere Devletler arâzîsini aþmýþ bulunuyorsunuz. Geçerli vize damgalarý ibrâz edemediðiniz takdirde hepiniz mevkufsunuz!” diyerek yüreklerimizi aðýzlarýmýza getirmemiþ miydi?

Hele o yaþlý Mrs. Jefferson nasýl da avazý çýkdýðý kadar zýrlamaya baþlamýþdý da susturana kadar nasýl akla karayý seçmiþdik!

Hep söylerim; insan ne oldum dememeli ne olacaðým demeli...

Kendimden biliyorum, ben de Tuzla Piyâde Okulu’na gidip kaydýmý yaptýrýrken albay olmak istediðimi belirtmiþdim.

Bir kulaklarýndan girmiþ öbüründen çýkmýþ... Neyse... Þimdi kindar mindar demesinler... Fakat istirhâm ederim, böyle ordu mu olur?

Her kafadan ayrý ses çýkýyor!!!

Ben diyorum albay; onlar diyor seni astteðmen yaparsak ona þükret!

Mâmâfih karavana fenâ deðildi.

Öte yandan yine de askerin iþine akýl sýr ermiyor. Bir hafta sonu sevgilimi alýp Okul’un yemekhânesine götürmek istedim ki kýzcaðýzýn da miðdesi sýcak bir övün görsün!

Ýçeri býrakmadýlar.

Zâten o akþamdan sonra aramýzda bir limônîleþme husûle geldi.

Ertesi ay iþitdim ki artýk bir bahriyeliyle çýkýyormuþ; hem de çocuk muvazzaf!

***

Bütün bunlarý þunun için yazýyorum:

Bakýnýz yeni hükûmet kavgasýz gürültüsüz, sükûnet ve suhûlet içinde kuruldu.

Bense bu vaziyet karþýsýnda hayalarýma diz yemiþ gibi oldum.

Ne oluyordu?

Burasý Türkiye deðil miydi?

Tek bir damla kan dökülmeksizin, saat 15.00 ile ertesi gün 12.00 arasý sokaða çýkma yasaðý konulmaksýzýn, fýrsat bu fýrsatdýr diyerekden Costa Rica Fahrî Konsolosluðu’nun camlarý taþlanmaksýzýn bu ne rezîlâne yeni hükûmet kurmalardýr?

Millî þeref ve haysiyetimiz, engin devlet geleneðimiz, o dillere destan üç kýt’ada at koþturmalarýmýz yâni artýk bir anda berhavâ mý olmuþdur?

Kýsacasý memleketin iyice tadý tuzu kaçdý.

***

Programýmýza Muzaffer Sarýsözen yönetimindeki Yurddan Sesler Topluluðu’nun icrâ etdiði bir Vakfýsagîr türküsüyle son veriyoruz, ki hepimize meheldir:

VEDÂ

Evrensel câhiller devridir, Azîzem, tetik durunuz!

Azîzem, emîn ellerdeki saatlerinizi

Ne düne ne yarýna kurunuz!

Ve sonra ‘Âsûde Bahâr Ülkesi’ne verirken meyil

Unutmayýnýz ki istikbâl

‘Eðil, Daðlar, eðil!’

Sâdece mâzînin toplamý deðil!

Þen ve esen kalýnýz!