Gurbette gazeteci olmak

Ben oralara "gurbet" dedikçe irkilenler olabilir. 

"Memleket" dedikçe, "teknoloji ve ulaşım çağında artık sınır mı kaldı" diye müstehzi gülümsemeler de çıkabilir. Varsın yaban elleri kutsasınlar.  

Gurbetin en acıtan anından yazıyorum bu yazıyı. Alınan bir vefat haberinin ardından gurbet denilen uzaklık tam anlamıyla yakıyor. Bunu 11 yıl önce, tam da 10 Şubat günü, Paris'te gazetecilik yapmakta iken, babamın vefat haberini aldığımda derinden hissetmiştim. Bu kez, geçen hafta Salı günü, Külliye'de odamda çalışırken, Paris'ten can dostum Gülten Özbey'in vefat haberini aldım. Öyle sıradan bir kayıp haberi değildi. Öncelikle çok erken, beklenmedik bir kayıp olan bu haber, aynı zamanda sanki bir kentin duvarlarını sarsan bir fırtınaydı aynı zamanda. Abartılı mı buldunuz bu ifadeleri? Bekleyin öyleyse biraz. Hani o uzak diyarlar vardır ya, ailenizden dostlarınızdan uzak... İşte oralarda, samimi bir dost eli, vatanınız olur, aileniz olur. Gerçek, içten, samimi, pazarlıksız, fesatlıktan öte o dostu yıllarca yüreğinizde taşırsınız. Çok değildir sayıları... Bir, belki iki... Çünkü yabancı ülkelerde ayakta kalma savaşında bazılarının tanınmaz hale geldiğini görürsünüz. Ülkedeki, bazen yakın coğrafyadaki değişikliklere göre şer ittifaklarına girer, vatanın bir numaralı düşmanı haline gelir, sizi de bu düşmanlıklarının ya aracı, ya da hedefi haline getirmeye çalışırlar. Yıllar önce eğitimci olarak Paris'e gelen, ardından Türk derneklerine yönetici olarak hizmet veren Gülten, uzun süredir de Doğan Haber Ajansı adına haber takibi yapıyordu. Kadrosuzdu, parça başı çalışıyordu. 

Bu noktada da iki çift lafım olacak. Sözüm sadece DHA'ya değil, yurtdışında muhabir çalıştıran tüm ajans, gazete, TV kısacası basın kuruluşlarına. Yurtdışı muhabiri, eğer çok güçlü bir referansla gitmemişse, görünmez elemandır sanki... 40 saniyelik görüntü için bütün bir gün koşturan, sırtında kamerası, tripodu, bilgisayarı ile kelimenin tam anlamıyla ağır işçilik yapan yurtdışı muhabirleri nadiren kadroya alınır. 

Sonra da vefat haberi bile ilk 24 saat, bizzat çalıştığı ajansı tarafından görülmez.  

Böyle acımasız bir çark işte... 

O ekranlarda gördüğünüz, gazetelerde imzalı haberlerini okuduğunuz, bir eli yağda, bir eli balda sandığınız yurtdışı muhabirlerinin kaç tanesinin özlük hakları korunmaktadır? Kaç tanesinin emeklilik garantisi vardır, hiç düşündünüz mü?  

Geçtiğimiz aylarda geçirdiği ameliyat nedeniyle bazı sıkıntılar yaşarken, doktora gitmesi gerekirken, Pazar günü takip ettiği bir haber sırasında aşırı yoruluyor. Elbette takdiri ilahi. Allah'ın emri... Ancak sağlık sorunları olduğunda bir sigorta sistemi var mı yurtdışı muhabirleri için? Elbette yok. Rekabetin en yaygın olduğu basın sektöründe, özellikle de yurtdışı haber takibinde hiçbir şekilde ortak bir hak talebinde de bulunulmaz.  

Yazacak çok şey var. Ancak Zeytin Dalı harekatının var gücüyle devam ettiği, askerlerimiz kahramanlık destanları yazarken, şehit haberlerinin de geldiği şu dönemeçte daha fazla kişisel bir acıdan bahsetmemek gerek belki.  

Dost göçüp gittiğinde uzak eller, tam anlamıyla yabancı oluyor... Anlıyorsunuz ki, bir uzağı yaşanılır kılan yüreğinizde taşıdıklarınızmış. Allah rahmet eylesin zamansız tüm kayıplarımıza.