Güven vermeyen paktlar ve yeni ittifaklar

"Başka ülkelerin ulusal çıkarları vardır ama ABD başkanları evrensel bir ilkenin savunucusudur" yaklaşımı, Soğuk Savaş düzeninin bir manipülasyonuydu. Bu ilkenin, evrensel barışı sağlamak için düzen ve denge arayışı olduğuna inanmamız gerekiyordu. Oysa gerçek, bu "evrensel ilkenin" ABD yayılmacılığına, Vietnam'dan Afganistan'a ve Irak'a uzanan ABD işgallerine meşruiyet sağladığıydı.

NATO ise ABD'nin "evrensel ilkelerini" yaymak için kullandığı uluslararası ordu işlevi gördü.

NATO, müttefik ülkelerin tamamı için sözde güvenlik şemsiyesidir ama gerçekte dümeninde ABD'nin olduğu bir sistemin adıdır. Çünkü Soğuk Savaş konseptinde bir büyük güce yaslanmak zorundasınızdır. Batı Almanya, Batı bloğunda kalmak adına Doğu Almanya ile birleşme teklifini bile geri çevirmiştir. Fakat Avrupa bir bütün olarak bunun faydasını görmüştür.

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, Avrupa Birliği'ne de zemin teşkil etmiş, Fransa'nın ve Almanya'nın üstün gelme hevesleri sebebiyle belli aralıklarla savaşlar yaşayan kıta, İkinci Dünya Savaşı sonrası süreçte kendi iç çekişmelerini müzakere edebilen bir dengeye kavuşmuştur.

Avrupa kıtasının Brexit'ten sonra sınandığı tehditlerden biri bu dengeyi kaybetme ihtimalidir. Avrupa için bu tehdit giderek derinleşmektedir. Irkçılığın, yabancı düşmanlığının, İslam karşıtlığının yükselişte olduğu, ana akım siyasi partilerin dahi aşırı sağcı refleksler verdiği, lidersizlik ve vizyonsuzlukla malul bir Avrupa var. Türkiye'yi şans olarak görmeyi reddettikleri sürece söz konusu tehdide karşı politika üretmeleri zor görünüyor.

Dost-düşman ayrımı

NATO düzeninin dayattığı dost (büyük ve küresel ittifak) ve düşman (insanlığın ortak düşmanları) algısı, Komünist bloğun çöküşünden sonra İslam'ı hedef aldı. İslam'ın terörizmle birlikte anıldığı on yıllar geçirdik. Bu dönemde şiddet kullanan radikal gruplar Vahabi Suudi Arabistan aracılığıyla ve el altından desteklendi. Afganistan'da Taliban'ın geçirdiği evrim, El Kaide ve DEAŞ'ın türemesi bu algıyı pekiştirdi.

Son zamanlardaki (Girit ve Norveç'teki hadiseler) NATO tatbikatlarında "hataen" Türkiye'nin düşman kategorisinde kodlanması ve bunun dikkat çekici bir sıklıkta cereyan etmesi, ABD ilişkilerdeki seyir de dikkate alınınca Türkiye tarafından haklı olarak hata değil kasıt şeklinde değerlendirildi. Ve Türkiye-NATO ilişkilerinin gözden geçirilmesine sebep oldu.

Bir tarafta "NATO'dan çıkalım artık, bu örgüt bize hayır getirmiyor zarar veriyor" diyenler diğer tarafta bu olaylardaki tahrike dikkat çekip uyanık olmamız gerektiğini tavsiye edenler...

Kuşkusuz uyanık olmalıyız, uzun zamandır ABD'den dostluk değil düşmanlık görüyor olmamıza rağmen ve tam da bu yüzden itidalli davranmak zorundayız. Tabii ki bu konuyu gündemde tutmamıza ve hesap sormamıza engel değil. Zaten Türkiye'nin gücü de buradan geliyor; uluslararası düzenin içinden o düzene en radikal eleştirileri getirmek.

Soçi sadece Suriye için mi?

Her gün artçı ve öncü değişim dalgalarıyla bölgemiz çalkalanıyor. Suriye'de fitili ateşlenen kaostan bölgeyi çıkarmak için oluşan üçlü irade dün Soçi'de bir araya geldi. Bu birlikteliğin sadece Suriye'de çözümü tesis etmekten daha büyük bir anlamı var. Ortadoğu ve Asya özelinde yeni kapışmaların eşiğindeyiz belki de. ABD-Suudi Arabistan-BAE-İsrail arasında kurulan "küre ittifakı"na karşı bölgesel bir direnç anlamı da taşıyor Astana'da başlayan ve Soçi'ye taşınan çözüm iradesi.

Türkiye'nin buradan kazançlı çıkması mümkün. En büyük vartayı atlatmış güçlü bir ülke sonuçta. Ama hala hedefteki bir ülke. PKK-PYD konusunda Rusya ile mutabık kalabilecekleri bir noktaya gelebilmek ise Türkiye için birincil öncelik.