Güvenli bölge

Merkel, geçtiðimiz günlerde, Suriye’de uçuþa yasak bölge oluþturulmasý çaðýrýsýnda bulundu. BM gibi bir örgüt varsa ve hem barýþýn temini hem de insanlýk zulümlerine karþý çýkmak için kurulduysa, aslýnda bu çaðrýnýn, hatta kararýn BM’den gelmesi beklenirdi. BM ise Rusya Suriye’yi neredeyse iþgal ederken Türkiye’den yapýlan top atýþlarýyla uðraþmayý tercih eden bir örgüt haline gelmiþ vaziyette.

Demek ki artýk küresel güvenliðin teminatý BM deðil; Almanya da durumun gayet farkýnda. Bu nedenle iþlerin daha da içinden çýkýlmaz hale gelmemesi için çözüm yollarý arýyor. Merkel’in bulduðu yollardan birisi ise Türkiye’nin Suriye krizinin en baþýndan beri söylediði güvenli bölge.

Mümkün olabilseydi de önce bir “guten morgen” diyebilseydik. Neyse, zararýn neresinden dönülse kardýr. Merkel, anlaþýldýðý kadarýyla konuyu iki beklentiyle gündeme getiriyor. Birincisi, gayet tabi, göç akýnýna yönelik. Ýkincisi ise Suriye krizinde karþý karþýya gelmiþ devletler arasýnda bir uzlaþý zemini yaratmak. Keþke terörle mücadele konusu da bu beklentiye eklenebilse.

Güvenliði kim saðlayacak?

Merkel, Halep ile Türkiye sýnýrýnda sivillerin ölmeyeceklerini ve en önemlisi, baský altýnda olmayacaklarý bir alan yaratýlmasýný öneriyor. Ýlk bakýþta uçuþa yasak bölge gibi görülebilecek bu öneri, aslýnda daha fazlasýný ima ediyor. Zira bir bölgeyi uçuþa yasak kýlmak, kendi baþýna güvenli kýlmaya yetmez; bu ancak baþlangýç olabilir. Suriye’deki her katliam hava gücüyle olmuyor; ayrýca her katliam da Suriye’de olmuyor. Dolayýsýyla öneri, öncelikle hiçbir savaþ aracýnýn bölgede kullanýlmamasý anlamýna geliyor. Bu, Rusya, ABD, Esad güçleri, yerel oyuncular ve diðerlerinin silaha baþvurmayacaðý bir alan yaratýlmasý demek.

Böyle bir bölge bir biçimde olursa, en azýndan yeni bir göç dalgasýyla karþýlaþýlmayacaðý düþünülüyor olabilir. Ama bu bölgenin tek iþlevi, göçü engellemek olduðunda iþe yaramaz; çevresine de mesela Türkiye sýnýrýna da güvenlik saðlamalý.

Bu durumda, kimsenin silah kullanmamasýnýn garantisini kim verecek?

Merkel’in önerisinde bunun da  ipuçlarý mevcut. Almanya diyor ki, Esad ve müttefikleri ile ABD liderliðindeki koalisyon arasýnda bir anlaþma imzalansýn. Genel bir bakýþla bu nihai amaç olarak önerilebilir. Ancak ortada bulunan bazý sorunlar aydýnlatýlmadýðý sürece, bu çýkýþ yolunun hayata geçmesi zor.

Anlaþarak mý, çatýþarak mý?

Öncelikle açýklýk kazanmasý gereken konu, ABD ile Rusya’nýn hangi konularda anlaþtýklarýnýn açýða çýkmasýdýr; ama bunu bugün için beklemek anlamlý deðil.

Güvenli bölge “barýþ” ile olacaksa taraflarýndan biri Esad olacak; ancak bunun ne kadarlýk bir vade için öngörüldüðünün adýnýn konmasý gerekecek. Ardýndan, DAEÞ’i bir yana koyarsak, muhalif güçler ve PYD’nin güvenli bölgenin neresinde ve ne þekilde yer alacaðýnýn belirlenmesi gerekecek.  Bu konuda üç seçenek olabilir. Ya bu yapýlarla birlikte karar alýnacak ya hiçbiri dikkate alýnmayarak sadece devletler görüþecek ya da devletler yerel grup-örgütlerle savaþacak; kim yenerse onunla görüþülecek.

Galiba, ABD ile Rusya biraz geri çekilip bu konuyu Türkiye ile Ýran’ýn çözmesini deneyecekler. Almanya Ýran’ý ikna etmiþ olmalý ki, Ýran cumhurbaþkaný Türkiye ile iþbirliðinin artýrýlmasýný dillendiriyor. Ancak öte yandan gerek sýnýrlardan yapýlan saldýrýlarla, gerek Ankara eylemleriyle Türkiye’nin Rusya-Ýran ekseni ile karþý karþýya gelmesi teþvik ediliyor.

Sonuçta, bir bölgenin mýntýka temizliði Türkiye’ye yaptýrýlmaya çalýþýlýyor ve Türkiye Rusya’nýn önüne sürülüyor ise bunun Türkiye’nin savunduðu güvenli bölge ile alakasý olmaz.