‘Güvenlik politikalarý’ ile buraya kadar...

Barýþ süreci’ diye adlandýrýlan ve silâhlarýn býrakýlmasýyla sonuçlanmasý beklenen geliþmeyle ilgili önemli bir mesaj Ýsveç’i ziyaret etmekte olan Cumhurbaþkaný Abdullah Gül’den geldi. Mesajý þu: “Þiddet durur, silâhlar býrakýlýrsa güvenlik politikalarýndan reform politikalarýna geçiþ kolay olur; böyle bir süreçteyiz...”

Türkiye uzun yýllardan beri ‘güvenlik politikalarýný’ önceleyen bir anlayýþla yönetiliyor. ‘Uzun yýllar’ dememe bakmayýn, aslýnda yönetim anlayýþý, Cumhuriyet’in kuruluþundan buyana, hemen hiç kesintisiz ‘güvenlik’ önceliklidir. En baþlarda yeni Cumhuriyet’in kendi ayaklarý üzerinde saðlam durabilmesi için ‘güvenlik’ gerekiyordu. Sonra etnik özellikli baþkaldýrýlar çýktýðýnda iyice yerleþti ‘güvenlik’ ihtiyacý...

PKK terörü ise ‘güvenlik ihtiyacý’ konusundaki bütün tereddütleri ortadan kaldýrdý.

Sýkýyönetimler, olaðanüstü haller zaafa düþüldüðü dönemlerde ilân edildi; 1960’ta ilki görülen bütün askeri darbelerin gerekçeleri arasýnda ilk sýrayý yine ‘güvenlik endiþesi’iþgal etmekteydi.

 

Ülkemiz kesintisiz ‘güvenlik politikalarý’ ile yönetilen bir ülkedir, bunu iyi bilelim...

‘Güvenlik politikalarý’ ile yönetilmenin maliyetini hesap etmek zor. PKK terörü yüzünden yaþanan kayýplarýn 300 milyar dolarýn üzerinde olduðu bilenlerce ileri sürülüyor. Tahlilime itibar edilir ve Cumhuriyet tarihimizin bütünü bu gözle deðerlendirilirse olaðanüstü yüksek bir fatura ortaya çýkacaktýr.

Dünyanýn en güçlü ikinci ordusunu silâh altýnda tutma, onlarý en geliþmiþ araç ve gereçlerle donatma zorunluluðu bir mâliyet elbette; ancak bunlar yanýnda insanlarýmýzý demokratik hak ve özgürlüklerin bazýlarýndan mahrum tutmanýn da görünmez bir mâliyeti mutlaka var.

Alýn size ‘güvenlik politikalarý’yla yönetilmenin faturasý...

 

Önkabullerimiz son yýllarda çatýrdadý; karþýlarýnda tedbir alýnmasý gerektiðine inanýlan ‘tehdit’ unsurlarýndan bazýlarýna artýk farklý gözle bakýlýyor. ‘Komünizm’ Berlin Duvarý’nýn çökmesiyle birlikte ‘tehdit’ olmaktan çýktý sözgelimi... ‘Ýrtica’ diye adlandýrýlan ‘tehdit’ artýk kimseleri korkutmuyor. Tek ciddi ‘tehdit’ olan PKK terörü ise, alýnan her türlü ‘güvenlik tedbirlerini’ ve demokrasi alanýndaki eksiklikleri haklý göstermeye yarýyor...

Politikacýlar bu tablodan yararlanýp durdu. Ýçeriden ve dýþarýdan gelen sisteme yönelik eleþtirilerin hepsi “Ayrýlýkçý terör yüzünden güvenliðe ihtiyacýmýz var” gerekçesiyle karþýlandý.

Terörün can aldýðý bir ortamda özgürlük kanallarýný daha fazla nasýl açabilirsiniz? Baþka ülkelerde varolan demokratik haklara bizim ülkemiz insanlarý da lâyýk elbette; ama onlarda olmadýðý halde bizde bulunan kanlý terörün varlýðý yapýlmak istenen reformlarýn önünü kesiyor...

Hep bu mazeretlerle idare etti politikacýlar...

‘Barýþ süreci’nin baþarýyla sonuçlanmasý demokrasiyle igili en önemli mazereti politikacýlarýn elinden alacak...

Gerçek bir paradoks bu: Ülkeyi yöneten siyasi kadro, selefleri gibi kendilerine de pek çok alanda kolaylýk saðlayan ‘güvenlik politikalarý’yla yollarý ayýrmayý getirecek ‘barýþ süreci’ni baþlatmakla önemli bir mazereti elden çýkarmayý da göze almýþ oluyor.

‘Reform politikalarý’ ile, ‘barýþ süreci’ sonuçlandýktan sonra tanýþýlacak...

Cumhuriyet tarihi boyunca sunulan ‘reform’ amaçlý iyileþtirmelerden daha fazlasýný talep etme imkâný esas bundan sonra elimize geçecek. Az þey mi bu?

Deðerini bilelim.