(Papamýz var...Papalarý var)
Gönül þen, dîdeler Rûþen! “Artýk yeni bir papamýz var! Habemus Papam!” diye tezâhüratda bulunacaðým ama o zaman asabî birilerinin “Ulan, senin üzerine vazîfe mi?Yoksa gizlice Îsevî mi oldun, Teres?” diye feverân etmelerinden korkarým. En iyisi “Habent Papam!” (Papalarý var!) þeklinde geçiþtirmek. Hani hiç ilgilenmiyormuþ gibilerden...
Oysa bal gibi bizim de üzerimize vazîfe! Papa ve Türkler, bizim Anadolu’yu yurd edinmeðe baþladýðýmýz 11. Yy. sonlarýndan bu yana mütemâdiyen birbirlerinin üzerine vazîfe olmuþlardýr.
Vatikan, yâni Papalýk meselâ Haçlý Seferlerinin “mûcidi”dir!
Vatikan Devleti gerçi 1929’da kurulmuþdur ama bin küsur yýllýk “Kilise Devleti”nin muâkýbidir, halefidir.
Vatikan Devleti’nin yüzölçümü gerçi 440 metrekaredir ve nüfûsu 570 kiþidir ama yeryüzünün en kudretli devletlerinden biri olduðu da muhakkakdýr.
Bu gücünü de Katolik Kilisesi’nin yeryüzündeki güçlü mânevî ve “maddî” konumundan alýr.
O bakýmdan Stalin’in o meþhur “Papa’nýn kaç tanký var ki?” sorusu biraz abes ve münâsebetsizce kaçmaktadýr.
Hýristiyanlýða ve bâhusus Katolisizm’e âid sayýsýz pahâ biçilmez târihî eserin Türkiye topraklarý üzerinde bulunmasý, iki ülke arasýndaki iliþkilere ekstra bir revnak da katar ama bunun arka planýnda da yine politik menfaatler ve bu temelde “kazan-kazan” prensibi üzerinden bir iþbirliði yatar.
Onu baþka bir sefere anlatýrým.
Yeni Papa Arjantinli. Buenos Aires Baþpiskoposu idi. Orada tesâdüfen ayný gün sâbýk Cunta Þefi General Reynoldo Bignona bir kere daha müebbeden hapse mahkûm edildi.
Mes’ud mukadderat!
Yeni Papa’nýn asýl adý bugüne kadar Jorge Maria Bergoglio idi. Papalarýn kendilerine yeni bir ad þeçmesi gelenek olduðundan Francisco adýný seçdi. 266 Papadan bu adý seçen ilk “Kutsal Peder” oldu.
Aziz Franciscus 13.Yy.baþýnda özellikle yoksul babasý olarak meþhur olmuþ bir din ulusu’dur.
Gençliðinde kumar, zamparalýk, düello vs. gibi her türlü þeyi þeyetmiþ bir þeydi.
Sonra bir rüyâ üzerine hidâyete ermiþ.
Böyle iki yazý daha patlatýrsam ben de ereceðim muhtemelen...
ÝKÝ NOT: Dikkatli okuyucularým var. Hatâmý bulduklarý yâhut bulduklarýný sandýklarý an derhâl müdâhale ediyorlar ki bunun zâten böyle olmasý iyi. Böylece yazar ve okuyucusu arasýnda daha sýhhatli ve saðlam iliþkiler kuruluyor.
Gelelim sadede:
Geçen yazýmda ABD’nin “resmî” dilinden sözetmiþdim. Yedi sekiz okuyucum mesajla ABD’nin “resmî” dili olmadýðýný belirtdi. Gerçekden de bâzý eyâletler (states) için resmî dil sözkonusu ama merkezî olarak böyle bir þey yok. Yâni yazýþmalarýn baskýn olarak hangi dilde cereyân edeceði, resmî dil saptayan eyâletler hâriç, uygulamada kendiliðinden ortaya çýkýyor. Netîceten bâzý yerlerde hem Ýngilizce hem de Ýspanyolca kullanýlýyormuþ. Benim geçen yazýmda sözetdiðim þu kýlpayýyla Almancanýn kaybetmesi meselesi anlaþýlan oylamayla resmî dil tâyîn eden eyâletlerden birine âid. Ben karýþtýrmýþým, özür dilerim.
Bir düzelti de “Anatolia” (Anadolu) kelimesiyle ilgili olarak geldi. Ben bu kelimenin Yunanca “anatolé” (günün doðduðu yer, þafak, doðu) kelimesinden türeme olduðunu yazmýþdým. Bu baðlamda “Anatolia” Yunanlýlara göre “Doðudaki Ülke” anlamýna kullanýlýrdý demiþdim. Okuyucularýmdan Aytunç Altýndal bunun yanlýþ olduðunu, doðrusunun ise Küçükasya (Asia Minor) Yarýmadasý’nda yaþayan “yerleþik halk” anlamýna geldiðini ileri sürmüþ. Araþtýrdým, M.S. 4. Yy. ile 9. Yy. arasý Anadolu halkýndan Hýristiyan olanlar için buna benzer bir kullaným þekli var ama “Anatolia” kelimesi daha M.Ö. 401 Yýlý’nda kaleme Xenophon tarafýndan kaleme alýnan “Anabasis” (Yukarý Yürüyüþ/Onbinler’in Ric’ati) adlý fevkalâde önemli eserde bile geçiyor.
Ýsterseniz bu bahsi burada bitirelim. Trakyalýlar gücenecek.