Hacettepe denince, Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden birisini ve belki de en geliþmiþ saðlýk kuruluþunu hatýrlarýz. Kiþisel yaþam öykümde de, Hacettepe’nin ayrý bir yeri var.
Ýki günlük bebekken, doktorlar saðlýklý yaþamak için tedavi olmam gerektiðini ve bu imkanlarýn sadece Hacettepe Týp Fakültesi Hastanesi’nde bulunduðunu anlatýrlar anne ve babama.
Kdz. Ereðli’den Ankara’ya umut yolculuðuna çýkýlýr.
40 yýl önceki bu öyküde, tedavi sonucu o kadar iyi bir sonuç olur ki, annem o anda hem adak adar, hem de bir dilekte bulunur: “Kýzým saðlýklý büyüyecek olursa, onun Hacettepe Týp Fakültesi’ni kazanýp çocuk doktoru olmasýný istiyorum.”
Liseden mezun olduðum yýl kazandýðým üniversite Hacettepe olur. Ama bölüm ilk tercihim olan Týp Fakültesi deðil, Almanca Kimya Öðretmenliði’dir. Mezun olmak yerine, kendi tercihim olan mesleðe, gazeteciliðe, yavaþ yavaþ adým attým böylece.
Yýllar sonra, Fransa’ya yerleþmemin üzerinden tam on yýl geçtikten sonra, kýzýmla yýllýk izin için Ankara’ya geldiðimizde de ilk duraðým kendi tercihim dýþýnda yine Hacettepe, ama bu kez Acil Servisi olur.
Diyabet nedeniyle zorunlu bir haftalýk ikamet sýrasýnda dikkatimi irkiltici bir nokta çeker.
Özellikle Acil Servis’teki sorunlar dikkat çekicidir ancak doktorlarýn çoðunun yüz ifadesine yayýlmýþ bir hayal kýrýklýðý sizi yakanýzdan ilk yakalayan gerçektir. Birdenbire hasta azarlamaya baþlayan doktorlarýn aldýklarý ücretler ve çalýþma saatlerini öðrendiðim zaman ise kýsa bir empati zorunluluðu duydum.
Empati fikrini veren ise, bizzat Hacettepe Üniversitesi Ýç Hastalýklarý Ana Bilim Dalý Baþkaný Prof. Dr. Serhat Ünal’dan dinlediklerim oldu.
Üniversitenin Halkla Ýliþkiler Bölümü’nde çalýþan arkadaþým Füsun Iðdýr aracýlýðýyla görüþtüðüm Serhat Hoca, doktor cephesini babacan bir tavýrla anlattý.
“Elbette hasta daima haklýdýr ama doktorlarý da düþünmeli,” dedi. Sohbetin en güzel yerinde, laf “tam gün yasasý”na gelmiþken, þekerimin 51.’e düþmesi ve hocanýn bizzat müdahale etmesi ise, “iyi olacak hastanýn doktorla randevusu”na örnekti. 1500 TL maaþla 16 saat çalýþan genç doktora ise ne denebilirdi ki, hastalara “burada ne iþiniz var” der gibi baktýðý için?
Aslýnda belki de denirdi bir þeyler... Ama ayný zamanda, doktor haklarýnýn düzeltilmesi için de ses çýkarýlmalýydý.
Canýmýz onlara emanet...
Ömrümüzün köþetaþý ve yol ayrýmlarý olan saðlýk kuruluþlarýnda bakým, tedavi, þefkat ve ilgi beklemek en doðal hakkýmýz...
Ama onlarýn sorunlarýna duyarlýlýk da g örevimiz elbette...
Bu arada, Hacettepe Üniversitesi Rektörü göreve baþladýktan sonra Prof. Dr. Murat Tuncer’in , “tebdil-i kýyafet” Acil Servis’i “bastýðýný” duymuþsunuzdur herhalde...
Diðer Acil Servislerin durumunu bilmiyorum ama Hacettepe’nin Acil Servisi’ne bir baskýn yeterli gelmemiþ gibi görünüyor.
Not:
Bu köþede genellikle, dýþ politika yazýlarý okudunuz ama bu hafta izninizle kendi kiþisel deneyimimden yola çýkarak, memleketimizdeki saðlýk sektörünün minik bir kesidine iliþkin naçizane gözlemlerimi yazdým.
Çünkü zaten hayat haberdir...