Hacı Bektaş Veli’nin hürmetine affedin, Sayın Bozdağ

Allah’ın selamı Seyyidimiz Hz. Muhammed’in (sav), âlinin, ehlibeytinin, üzerine olsun. Bizler sevgili Peygamberimizi, yüzünü hiç görmeden, sesini hiç işitmeden, bin beş yüz yıllık bir mesafeden sevdik. Kusurlarımıza, unutkanlıklarımıza, hatalarımıza, eksikliklerimize rağmen sevdik onu, ailesini, hassaten ehli beytini, arkadaşlarını, yaşadığı şehri, gezip dolandığı yolları, inip çıktığı dağları, eğilip de su içtiği kuyuların başını, tutunduğu ağaçların dallarını, yetimleri, güçsüzleri onun sevgisinin içinden geçerek aziz tuttuk. Anne hakkını, komşu hukukunu, yere düşen kırıntıyı öpüp de başımızın üstüne koymayı, misafire, yolcuya, garibe velinimet olarak bakmayı, soframızın minderimizin mütevazi ve helal açıklığını da Hz. Peygamber’in (s) güzel ahlakından birer vasiyet olarak bildik... Su getirene, “sular kadar aziz ol” derken, gerçek izzetin, şerefin, insanlığın şükranını Evlad-ı Resulün Kerbela’sını hatırlayarak verdik...

***

Hacı Bektaş Veli, Anadolu erenlerinin baş tacı makamında bir şahsiyettir. En son tarihi tetkikler çerçevesinde 1209-1270 yılları arasında yaşadığı tahmin edilmektedir. Hz. Ali Efendimizin soyundan gelmektedir, babası 6. İmam Musa Kazım’ın torunlarından Horasan Hükümdarı İbrahim-i Sani Seyyid Muhammed’tir, annesi Hatem Hatun da Nişaburlu alim Şeyh Ahmed’in kızıdır. Ahmet Yesevi’nin halifesi Lokman-ı Perende tarafından yetiştirilmiştir. Horasan’dan icazetini aldıktan sonra Anadolu’ya gönderilmiştir. Osmanlı’nın kuruluş günlerinde onun öğretisi; bir yapıtaşı mahiyetindedir. Ahi Evran geleneğinde olduğu gibi, hem ahlak ve terbiye hem de sosyal hayatın infaka, dayanışmaya yaslanmış Anadolu İslamı diyebileceğimiz müşahhas yorumu, çerçevesidir. Yeniçeri Ocağının Piri, manevi büyüğüdür. Alperenlik geleneğinin, fütüvvetin manevi kurucularındandır...

Aşıkpaşazade tarihinde, Horasan’dan çıkıp, Sivas, Kayseri, Kırşehir üzerinden Karayol’a (Sulucakarahöyük) geldiği, mezar-ı şerifinin de burada bulunduğu kayıtlıdır. 1956’da Sefer Aytekin tarafından neşredilmiş Velayetname-i Hacı Bektaş Veli ve 1958’de Abdülbaki Gölpınarlı tarafından neşredilmiş Menakıb-ı Hünkar Hacı Bektaş Veli adlı eserleri mevcuttur. Hacı Bektaş Veli hakkındaki ilk mühim bilimsel araştırmayı rahmetli hocamız Prof. M. Esad Coşan, doçentlik tezi olarak akademik dünyaya dahil etmiştir. Türkiye Diyanet Vakfı, “Alevi Bektaşi Klasikleri”nden Hacı Bektaş Veli’ye ait “Makalat”ı baskıya sunarak değerli bir işe imza attı. Mimar Veliyettin Hürrem Ulusoy’a ocak üzerinden intikal etmiş el yazması eseri, orijinali ve bugünkü lisan ile birlikte yayımladılar. Veliyettin Bey (Allah selametlik versin) Hacıbektaşlı’dır...

***

Bakan Bekir Bozdağ Beyefendinin Hacıbektaş’ta yaşadığı şok edici hakaret, maalesef hepimizi derinden yaraladı. Bu menfur ve uğursuz durum, hem insan onuruna aykırı hem de belki ondan daha acısı sakilliğin cereyan ettiği huzur ki gönül dergahıdır, sadece Bekir Bey’i değil, hepimizi yıkıp perişan eyledi. İş bu hakarete maruz kalan zat yalnız değildi, perde yıkıldı, gönüller viran oldu. Bu edepsizliğin kederi, taa Hz. Peygamberin (s) “kardeşim” dediği Hz. Ali’ye kadar dayandı. Ona dayanan her şey, zaten Hz. Resulullah’ın (s) indindedir, zira “Siraç”, “Mişkat”ın kalbinde parlar...

Kimse kusura bakmasın. Ama bu yaşananları siyasettendir, adliye işlerindendir deyip geçmek kolay değildir. Zira Hacı Bektaş Veli ki; kurtla kuzuyu, geyikle arslanı aynı kucakta taşıyan bir yüce gönüller sultanıdır ki ariflerin ilk dersi edebtir diyen uludur... O dergahta olup bitenler hepimizi rencide etmiş, failini de faili pohpohlayanları da “düşkün” eylemiştir... Bekir Bozdağ beyefendiye üzüntümü bildirir ve geçmiş olsun derim. Hakikaten geçmiş olması için de yaptıklarıyla bizzat kendilerini rüsvay eden bahtsızları “affetmesini” temenni ederim. Affetmek büyüklüğün şanındandır, hem de en zarif bir cezadır cümle edepsizlere...