Darbecilerden davet alan “CHP heyeti”, hiç tereddüt göstermeden Mısır’a gitti, beklendiği üzere birtakım görüşmelerde bulundu ve yine beklendiği üzere “darbe”ye şöyle esaslı bir selam çaktı.
Ne olacaktı ki?
Birgül Ayman Güler’in “cesaretle yaptığı “darbeye destek verelim” çağrısı, birçok CHP’li tarafından paylaşıldığı halde, zevahiri kurtarmaya çalışan ekip tarafından bastırılmıştı.
Kemal Bey, mesela, “Darbeye karşıyız” demek zorunda kalmıştı.
Bazı milletvekilleri, “Evet, karşıyız” diye tekrarlamıştı.
Değillerdi oysa...
Darbeye karşı filan değillerdi.
Bizatihi darbenin ürünü olan bir partinin, “Biz darbeye karşıyız” sözünü bir pozisyona dönüştürmesini, tabir-i amiyane ile kimse yemiyordu. (Bu konuda bkz. 1923 seçimlerine hangi koşullarda gidilmiştir, Birinci Meclis’te muhalefeti oluşturan ikinci grup niçin seçimlere katılmamıştır, sonradan Halk Fırkası’na dönüşecek olan “Müdafaa-i Hukuk Grubu” nasıl teşekkül etmiştir? Bakınız ve CHP’nin nasıl, hangi şeraitte kurulduğunu bir de kendi gözlerinizle görünüz. Buradan yola çıkarak, “Biz devleti kuran partiyiz” iddiasının ne ölçüde gerçeği yansıttığını yine kendiniz takdir ediniz.)
Darbeye karşı olan CHP, 38 darbesinin yaratıcısıdır.
Darbeye karşı olan CHP, 27 Mayıs’ın “hınk deyicisi”dir. (İsmet Paşa’nın “şartlar olgunlaşırsa, darbe meşru haktır”sözünü hatırlayalım... Bu söz, Can Dündar tarafından Kemal Kılıçdaroğlu’na sorulduğunda, “Hayır, meşru hak değildir”
diyememiştir, laf çevirerek darbenin elbette şarta bağlı olduğunu söylemiş ve İsmet Paşa’yı teyit etmiştir.)
Darbeye karşı olan CHP, 9 Mart darbe girişimini büyük bir memnuniyetle izlemiştir.
Darbeye karşı olan CHP, 12 Mart darbesini tevekkülle ve olgunlukla karşılamıştır. Üstelik, darbe hükümetine bir Başbakan (Nihat Erim) ve mebzul miktar bakan vermiştir.
Darbeye karşı olan CHP, evet, 12 Eylül’ün gadrine uğramış, kapatılmıştır ama kendisine gadredenlere (Kenan Evren ve takımına) yargı yolunu açan 2010 referandumuna “hayır” oyu vermiştir. 12 Eylül anayasasının değiştirilmesi ihtimali karşısında da ret cephesinde yer almış, “Hayrola, darbe mi oldu ki yeni bir anayasa yapıyoruz?” diyerek, bir de tüy dikmiştir.
Darbeye karşı olan CHP, 28 Şubat darbesini, Baykal’ın, “Ordu, sivil kamuoyunun oluşmasına katkı sağlayan önemli bir baskı grubudur” sözleriyle hem desteklemiş, hem de darbe ikliminin oluşmasına katkıda bulunmuştur.
Darbeye karşı olan CHP, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve sair girişimler karşısında kılını dahi kıpırdatmamıştır.
Darbeye karşı olan CHP, 27 Nisan kalkışmasını, “Yaşasın kahraman ordumuz, sağ olasın, var olasın” sözleriyle desteklemiştir. (Bkz. Deniz Baykal, Onur Öymen ve Nur Serter’in açıklamaları.)
Darbeye karşı olan CHP, bir darbe örgütlenmesi olan Ergenekon’u sahiplenmektedir.
CHP budur...
Bu CHP’nin oluşturduğu heyet (Faruk Loğoğlu ve Osman Korutürk), darbecilerin çağrısı üzerine Mısır’a gitti ve “Biz 3 Temmuz sürecini destekliyoruz, Mısır halkının yaptığı tercihe saygılıyız” diyerek, bir kez daha tüy dikti.
Kutluyoruz ve devamını diliyoruz.
HAMİŞ:
Hürriyet’in Mehmet Yakup Yılmaz’ı yine “üçte üç” yaptı... Üç parçalı köşesinde, üç adet “çaktı” yazısı yazdı ve (kendi ifadesiyle) AKP’ye çaktı.
İlk yazısı, CHP’nin Mısır ziyaretini eleştiren Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’la ilgili.
Bozdağ’ın, “Hacı Hacıyı Mekke’de, darbeci darbeciyi Kahire’de bulur” sözünü eleştiriyor, “Siz AKP’liler de şunları şunları ziyaret etmediniz mi?” diyerek CHP heyetine zımni bir destekte bulunuyor ama bu utanç verici ziyaretle ilgili tek olumsuz laf etmiyor.
Üslubu da, son derece saygısız...
Hadi her gün bıkmadan usanmadan üç adet “çaktı” yazısı yazıyorsun, aferin çok iyi ediyorsun da, saygısız olmayı Marksist ahlakla nasıl bağdaştırıyorsun?