‘Haçlı Saldırganlar'ın, Erdoğan'la dertleri ne ki, ‘O, gitmeli!' diyorlar?

İngiltere'nin ve kapitalist emperyalizm dünyasının etkili haftalık dergilerinden 'The Economist'in '6- 12 Mayıs 2023' tarihli yeni sayısının kapağında, bir köşede Türkiye Bayrağı, diğer köşede, 'ERDOGAN MUST GO!' (Erdogan gitmeli!) başlıklı temenni ve tavsiye cümlesi ve 'demokrasinin kurtarılması ve seçimler'i konu edinen diğer iki küçük başlık daha. Sonra da, ortada kocaman harflerle 'THE MOST IMPORTANT ELECTİON OF 2023 (2023'ÜN EN ÖNEMLİ SEÇİMİ' başlığı yer alıyor. Ama en önemlisi, elbette ki, 'ERDOĞAN GİTMELİ!' şeklindeki ifade.

Derginin içinde de, 'Biz, Kılıçdaroğlu'nun C. Başkanı olmasını istiyoruz.' deniliyor.

İnsanın, 'Size ne! Siz mi seçeceksiniz, kimin Başkan olacağını, Türkiye halkı mı?' diyeceği geliyor. 'Biz sizin başınızdakilerin, Kral'ın (veya 60 yıl kadar tahtta kalan ve birkaç ay önce ölen Kraliçe'nin) veya başbakanlardan kimlerin gitmesi veya kalması' konusunda tavsiyelerde bulunan yayınlar yaptık mı, yapıyor muyuz?

*

2023'ün en önemli seçimi olarak Türkiye seçimlerinin konu edinilmesi tabiî sayılabilir, kendi menfaatleri ve ilgileri açısından. Ama içimizden birilerini 'düşman' olarak nitelerken, onun karşısındakileri de kendi adamları ve kuklaları olarak nitelemiş olmuyorlar mı?

Esasen, emperyalist dünya, 2023'deki üç büyük seçimin yapılacağını yılbaşından beri söz konusu ediyordu. Bu üç ülkenin de Müslüman coğrafyalarından olduğuna ve bunların Nijerya, Türkiye ve Pakistan seçimleri olacağına aylarca öncesinden birkaç defa değinilmişti, bu sütunda.

Afrika'nın 220 milyonu aşan dev nüfusuna ve petrole dayandığı için güçlü de sayılan ekonomisine sahip Nijerya'da, 25 Şubat 2023 günü yapılan seçimlerden aylar önce, ikisi de Müslüman olan Bola Ahmed Tinubu ve Atiku Ebû Bekr güçlü adayların rekabetinden istifade ederek; devreye, Nijerya halkının yüzde 25 kadarını teşkil eden Hristiyanlar arasından Peter Obi isimli ve Katolik olan büyük bir iş adamını aylarca yağlayıp yaldızladılar; ama sonunda seçimi, Ahmed Tinubu kazandı. Böylece de emperyalist dünya o ilk seçimden yenik çıktı.

Diğer seçim, Pakistan seçimi olup, 2023'ün son aylarında, henüz tarihi net olarak belirlenmiş değil.

Ve 14 Mayıs'ta yapılacak Türkiye Seçimleri'ne ise, 1 hafta kadar bir zaman kalmış bulunuyor.

Emperyalist dünya, Nijerya'dan sonra, bir de Türkiye'de yenik çıkmak istemiyor.

Burada, üzerinde asıl durulacak konu, emperyalist dünyanın, Müslüman coğrafyalarındaki seçimlere ve hele de Türkiye seçimlerine, niye bu kadar yakından ilgi duyduğudur.

Elbette, bizler de dünyanın başka yerlerinde yapılan seçimlerde kendi dünya görüşümüze daha yakın bulduğumuz lider veya grupların kazanmasını temenni edebiliyoruz; ama o ülkelerin ve halkların iç işlerine karışarak, onlara tehditler yağdırarak değil.

Ama 'Haçlı ruhu' ve 'emperyalist görüşler' yan yana gelince, onların bütün dünyayı ve hele de Müslüman coğrafyalarını kendilerine göre düzenlemek iştihaları daha bir kabarıyor.

*

Birileri, yazının başlığında, 'Haçlı Saldırganlığı'nın hatırlatılmasını yadırgayabilirler.

Ama başka nasıl izah edilebilir bu durum? Hele de emperyalist dünyanın Müslüman coğrafyalarında son 300 yıllık zaman diliminde tezgâhladığı entrika ve zulümleri hatırlarsak..

Hatırlayalım, 2002'de, Amerikan Başkanı G. Bush, 11 Eylûl 201'de Amerika'da meydana gelen büyük ve korkunç saldırılarda, Usâme bin Laden'in El'Qaide Teşkilatı'ndan ayrı olarak Saddam Irakı'nın da dahlinin olduğunu iddia ederek Irak'a saldırırken; bu savaşlarının bir Haçlı Savaşı (The Crusades) olduğunu' açıkça ifade etmiş ve askerlerini de 'The Crusaders' diye övmüştü.

Ve şimdiki Amerikan Başkanı Joe Biden da, 3 yıl önce açıkça, 'Türkiye'de Erdoğan'ın, içerdeki muhalefetle işbirliği yaparak, iktidardan, demokratik yolla uzaklaştırılması gerektiğini, çünkü onun Amerika'nın siyasetlerine aykırı hareket ettiğini' söylememiş miydi?

The Economist'in yorumunda, " Erdoğan'ın yenilgisinin dünya çapında global sonuçları olacak ve her yerdeki demokratlara diktatörlerin yenilebileceğini gösterecek" deniliyordu.

BBC muhabiri Orla Guerin ise, Kılıçdaroğlu'nun kendisine 'Kremlin'le değil, Batı ile ilişkilere öncelik vereceğini' söylediğini aktarıyordu.

Sadece İngiltere mi?

Alman gazetelerinin, Almanya'daki Türkiyeli seçmenlerin büyük ekseriyetinin Erdoğan'a destek verdiklerine değinerek, 'Burada özgür bir şekilde yaşayıp, Türkiye'deki bir diktatörü niye destekliyorsunuz?' gibi başlıklar attıklarını bilmiyor muyuz?

Fransız medyasının haftalıklarından 'Le Point' dergisi de, 'Erdogan, L'autre Poutine' (Erdoğan, bir başka Putin.) kapağıyla yaklaşıyordu konuya. 'L'Express' dergisinin kapağında da, 'Erdogan, le risque du chaos' (Erdoğan, kaos tehlikesi.) ifadesini kullanılıyordu.

Ama hepsinin ümidi, kendi beslemeleri olan PKK örgütü gibi, Kılıçdaroğlu'ndaydı. Çünkü, 'O seçilirse, Türkiye yeniden Batı ile ilişkileri normalleştirecek; kemalist çizgiye dönecekmiş.. Ayrıca, Kılıçdaroğlu, 'Ukrayna konusunda da, Batı ve NATO ile birlikte hareket edeceği'nin sözünü veriyormuş.

*

Emperial dünyanın bu yayınlarından ayrı olarak, bir diğer konuya da değinelim:

*

KILIÇDAROĞLU DEVAMLI, 'SIFIR RAKAMLARI' ÜRETİYOR

Kılıçdaroğlu, geçen sene bu zamanlarda hatırlıyor muyuz; 'Merkez Bankası'nın elindeki 128 milyar doların eritildiğini' iddia ediyordu. O iddianın yalan olduğu ortaya çıktı ve KK Bey, pişkinlikle konuyu unuttu.

Erdoğan, iktidara geldiğinde, Türkiye'nin yıllık ihracât geliri, sadece 32 milyar dolar idi. Ve IMF'e (Uluslararası Para Fonu'na) olan 23,5 milyar dolar borcu için de IMF'in Türkiye temsilcisi Cotarelli, Türkiye'nin ekonomisini yönetmeye kalkışıyordu; Ecevit zamanında olduğu gibi. Ama Erdoğan Türkiyesi, o borcu ödeyip, IMF Temsillerine 'Güle güle.' dedi. Şu anda, resmî açıklamalara göre, Merkez Bankası'nın elinde 115 milyar dolar var.

Kılıçdaroğlu ise, ekonomiyi kurtarmaktan söz ediyor, 3 ay kadar önce gittiği Avrupa ve Amerika gezilerinden dönüşte, dile getirdiği müjdelerle. '300 milyar dolar' getirdim, dedi, 'temiz para.' iddialarıyla.

Demek ki, emperyalist-kapitalistler KK Bey'imizi çok seviyorlar.

O da bu 'sevgi'yi topluma haftalarca aktardı durdu. Elbette büyük para idi, 300 milyar dolar. Ama '23 milyar dolar için bile boğazımıza sarılan IMF temsilcisi Cotarelli'nin daha büyükleri gelmeyecek miydi?' soruları gündeme gelince, Kılıçdaroğlu çok yukardan 'attığını' görmüş olmalı ki, tutarlı olmak adına, 'Tabiî bu rakamın, bir seferde değil, 5 taksitte, yıllık 60 milyarlık taksidler şeklinde verileceğini' açıklamak zorunda kaldı. Halbuki bu rakam, Erdoğan iktidarı'nın yıllık ihracât gelirini, -Corona Salgını ve sonra da 6 Şubat 2023'de yaşanan Büyük Deprem'e rağmen- 265-270 milyar dolarlara yükselttiği Türkiye gerçeği açısından da komik idi.

Kılıçdaroğlu bu '300 milyar dolar' rakamını da bir kenara koymuş olmalı ki, şimdi de, yeni iddialarla bulunuyor ve 'yurt dışına kaçırıldığını iddia ettiği 460 milyar dolar'ı ülkeye geri getireceğini söylüyor.

Evet, tam 460 milyar, -rakamla, 400 000 000 000 - dolar. Yani, TL ile artık nasıl bir rakam çıkar ortaya, onu tekrarlamak zahmetine gerek bile yok.

Hatırlayalım. 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi olduktan sonra Adnan Menderes'in, ülkenin altınlarını 3 uçak dolusu olarak yurt dışına gönderdiği iddia edilmişti, mâlûm kitleler de ağızları bir karışık açık, inanmışlardı, bu iddialara...

Sonra n'oldu?

Hiç!...

Evet, halka büyük büyük yalanlar söyleyerek propaganda, Adolf Hitler'in ünlü Propaganda Bakanı Goebels'in baş taktiği idi: 'Ne kadar büyük atarsanız yalanı, o kadar etkili olur!'