Hadi anca gidersiniz

Bir CHP’li tanıdığım şöyle isyan ediyordu: “Erdoğan Kütahya’da havaalanı açılışı yaparken, bizimki demir parmaklıklar arkasında kitap imzalıyor...”

“Bizimki” dediği Kemal Kılıçdaroğlu.

İmzaladığı kitap ne?

Büyük Türk düşünürü Soner Yalçın’ın “Samizdat”ı.

Hani, kendisini Sokrat’la eşdeğer tutuyordu ya hazret... “Ben niçin buradayım?” sorusuna, “düşündüğüm için” cevabını veriyordu ya...

İşte, “düşündüğü için” hapse tıkılan Soner Yalçın’ın “Samizdat”ı, Kılıçdaroğlu’na göre bir “baş eser” ve bugüne kadar böylesi yazılmadı.

Ben de sormuştum:

Soner Yalçın “Sokrat”la yarışacak hangi düşüncesinin karşılığı olarak hapse tıkıldı? Daha doğrusu, ne düşündü?

Düşündüyse, biz niçin bilmiyoruz.

Kılıçdaroğlu “Kitaplarından çok yararlanıyorum” dediğine göre, önemli şeyler düşünmüş olmalı.

Kimin hangi nesepten geldiğini araştırmak, soy sopla kafayı bozmak, Sabetay Sevi’den bir asır önce doğmuş Aziz Mahmut Hüdai’yi “Sabetaycı” ilan etmek, “ekol”la “okul”u karıştırmak, sahili bulunmayan ülkelere deniz seferleri düzenletmek, Selanik kökenli vatandaşlarımız üzerinde bir nefret halesi oluşturmak, bilmem hangi gazetecinin anasının bellenmesine önayak olmak, “tanımlanmış” bazı aileleri milliyetçi azgınlığın önüne atmak düşünmekse, evet “Soner Yalçın çok iyi düşünüyor” denilebilir...

Merakımı mucip olan konu şu:

Kemal Bey bu düşüncelerden hangisinden yararlandı?

Hangisini kendisine daha yakın buluyor?

Hangisini izlerse ve tatbik ederse, partisini iktidara taşıyabilir?

CHP’li tanıdığım “demir parmaklıkların arkasından çıkmıyor” diye yakınıyordu ama önceki gün simasını gösterdi ve okullardaki “kıyafet serbestisini” eleştirdi.

Sol entelijansiya ve liberal demokrat kesim, bir zamanlar “Ne duruyorsunuz? Okullardaki tektip kıyafet uygulamasına ne zaman son vereceksiniz? Yavrularımızı üniformadan ne zaman arındıracaksınız?” diye feveran ediyordu. Hükümetleri “korkaklıkla, eyyamcılıkla, faşizme payanda olmakla” suçluyordu.

Aranırsa, Kemal Bey’in de bu konuda bir demeci bulunabilir.

Onun da liberal ve demokrat bir dönemi vardı.

YDH’ya göz kırpıyordu.

YDH’nın istikbal bağladığı üç Kemal’den biriydi. (Diğerleri Kemal Anadol ve Kemal Derviş...)

Okullardaki kıyafet serbestisi, mutlaka Kemal Bey’in de hoşlanacağı ve destek vereceği bir değişiklikti...

Ne değişikliği?

Düpedüz devrimdi.

Hayır, “sapıklık”mış.

Kendisi anlatsın: “Çocuk üzerinden siyaset yapılmaz. Eğer siz küçük bir çocuk, küçük bir kız çocuğu yarım kol giydi diye yasak getiriyorsanız kusura bakmayın ama bu ancak sapıklıkla anlatılabilir. Böyle bir şey olamaz. Cumhuriyetin kazanımlarını şimdi tek tek kaybetmeye başladık, o sürece girmeye başladık. Yazıktır, günahtır.”

Görüldüğü üzere, Kemal Bey “yarım kol”a saplanmış durumda ve yapılan devrim niteliğindeki değişikliği görmüyor bile.

Demek ki, “yarım kol”, bir cumhuriyet kazanımıydı.

Bu kadar önemliydi de, niçin okul üniformalarında “yarım kol” uygulamasına gitmediniz de, kapkara önlüklerin içine sokarak çocuklarımızı bu değerli cumhuriyetin kazanımından mahrum bıraktınız?

Kemal Bey’in durumu böyle...

Bir de, Kemal Bey’i mezarlık soyguncusuyla eşdeğer tutan “büyük yazar” Yılmaz Özdil var ki, onun durumu daha vahim.

Sevgili “bidon kafa”mız, okullardaki kıyafet serbestisini “şapka devrimi” üzerinden eleştiriyor.

Şapka devrimi, “kim devrimden yana, kim değil”, ilk bakışta görülsün diye yapılmış... Ki, şak diye görülüyormuş...

Demek ki şapka devrimi, aynı zamanda “fişleme” işlevi görüyormuş.

Ulusal çapta fişleme...

Bunu da “cumhuriyetin kazanımı” sayıp alkış tutuyorsunuz. Öyle mi?

Gidin yatın Allah aşkına.