Hadi aslan parçaları, eyleme!

Önce haberi okuyalım: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Aydın Doğan’ın kızı Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın Muğla’nın Bodrum İlçesi’nde arkeolojik ve doğal SİT alanı ilan edilmiş mevkide inşa ettirdiği villa tipi evler için yüzlerce ağacı yok ettiği ortaya çıkınca, bu konuda çalışma başlatarak villaların çevreye zarar verdiği gerekçesiyle yapımını durdurdu.” (Uzun ve kötü bir cümle oldu ama maksat anlaşılmıştır.)

Haberdeki ilginç ayrıntılardan biri de şu:

SİT alanı üzerinde, yüzlerce ağacı yok ederek villa yapan Yalçındağ, devletin vatandaş için ayırdığı sahil kesiminin bir bölümünü de kendi üzerine almaya çalışmış.

Hürriyet gazetesinin “yeşil” aşkıyla tutuşan yazarlarına bir görev düşüyor şimdi:

Gidecekler, Bodrum’daki ilgili arazinin üzerinde protesto eylemi gerçekleştirecekler.

Sırrı Süreyya Önder de hazır bulunmalı bu eylemde.

Hani, Hürriyet’in en militan yazarıyla, Gezi Parkı’nda bağdaş kurup, anlamlı bir protesto örneği sergilemişti.

Hatta, iş makinasının altına yatmıştı.

Sırrı’yı, Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın villalarına kum ve çimento taşıyan araçların altında görmek istiyoruz.

Efendim?

Mesele sadece ağaç değil mi?

Mesele ne o zaman?

Meseleniz “siyasi iktidarı alt etmekse”, bunun yolu buldozer altında poz vermek, kitleleri azdırıp Taksim meydanına toplamak ve özellikle kaos-kargaşa yaratmak değil.

Siyasi iktidarı seçimle alt edeceksiniz aslan parçaları.

Bırakacaksınız “çoğulcu-çoğunlukçu” edebiyatını, sandıktan sonuç almaya bakacaksınız.

Bir şey daha:

Hürriyet’in en militan yazarı, bir vakitler, THY’deki grevle ilgili karikatür çizen Salih Memecan’la kafa buluyordu; “işçi ve sendika düşmanı” demeye getiriyordu,

Ben de sormuştum:

Hadi THY’de iyi-kötü sendika var ve işçiler “lüzumu halinde” greve başvurabiliyorlar. Senin patronunun damadı, sahibi olduğu havayolu şirketine sendikanın “s”sini bile sokmuyor.

İşçi haklarına, greve, sendikaya bu kadar düşkünsün de, bunu niçin sorun yapmıyorsun?

Elbette bana cevap vermesi gerekmiyor.

Cevabı kendi vicdanında verecek.

Orada “patron korkusu” olmadığına göre, buru rahatlıkla yapabilir.

HAMİŞ:

Bir vakitler (anayasa değişikliği referandumunda “evet” oyu kullanacağımı açıkladığım için), Maocu Kemalistlerin ağır saldırısına maruz kalmıştım... “Oturduğun yerde sallamak kolay... 12 Eylül darbesinde neredeydin, hangi direnişi sergiledin?” diye soruyorlardı.

12 Eylül darbesi olduğunda 19 yaşıma yeni girmiştim.

Söylemesi ayıptır, iki kez gözaltına alındım.

Dayak yedim. Taciz edildim. Sırtımda sopalar kırıldı.

Benimle birlikte, iki kardeşim de gözaltına alındı.

Üstelik, yaşı 18’den küçük iki kız kardeşim...

Bir ağabeyimi “işkenceciler” kaptı. Gözaltı süresi 90 güne çıkarıldığı için, 90 gün boyunca işkence gördü, yargılandı, hapsedildi, yıllarca cezaevinde yattı.

Maocu Kemalistlerin internet sitesinde yazan “doktor” yaftalı şahıs, işkencecileri lanetleyeceğine, “Sopa Ahmet Kekeç’in kafasında kırılmış olabilir mi? Adli Tıp’a baktırsın...” diye güya ironik göndermelerle, dayak yemiş olmamla kafa buluyor.

Bu arkadaşın, “Elimizde taş gibi delikanlılar var, jopa ne hacet?” diyerek tutuklulara yapılan joplu tecavüzleri meşrulaştıran dönemin Ankara Sıkıyönetim Komutanı’ndan farkı nedir? “Polisin elini soğutmayın, bırakın müdahale etsin” diyen Süleyman Demirel’den farkı nedir? “Asmayalım da besleyelim mi?” diyen Kenan Evren’den farkı nedir?

Oturduğunuz yerden “insan hakları, demokrasi, işkenceye lanet” diye sallamak kolay.

İşkencecilere karşı siz ne yaptınız?

Hangi kararlı duruşu sergilediniz?

İşkence mağdurlarıyla kafa bulmak dışında, hangi “haysiyetli” karşı çıkışı gerçekleştirdiniz?