Hadi buna da imza atın aydınlar!

İmzacı aydınlarla devam edelim... “Kumpas soruşturması”nı “basına baskı” olarak değerlendiren ve devlet içindeki paralel örgütlenmeyi görmeyen, daha doğrusu oralara hiç bakmayan aydınlarımız, AB’yle ilişkilerin tıkanmasından şekvacı imişler.

Bunun konjonktürel ve arızi bir tıkanma olduğunu düşünüyorlar.

Kabahati de Erdoğan’da arıyorlar.

Erdoğan’ın isteksizliğinin ve hukuk tanımaz tutumunun AB cephesinde memnuniyetsizliğe yol açtığını ileri sürüyorlar. Türkiye’nin “dışlanmış ülke” kategorisine itilmesi nedeni bu memnuniyetsizlikmiş...

Bu kadar cehalet ne ile mümkündü?

Sakallı Celal’inizi yardıma çağırın... Teşhisinizi koysun!

Bir kere bu, konjonktürel ve arızi bir tıkanma değil.

Referansını tarihten ve “kadim karşıtlık”tan alan bir tıkanma... (Siyaset bilimiyle, tarihle filan ilgileniyorsunuz. İnsan azıcık tefekkür eder, “kadim karşıtlığın” niçin canlı tutulmaya çalışıldığı üzerine düşünür.)

Eski sömürgelerini yitiren ve ekonomik olarak güç kaybeden Avrupa, giderek içe kapanıyor. İçe kapandıkça da “eski hasımlarını” hatırlıyor.

Faşizm ve yabancı düşmanlığı, artık Avrupa’da yükselen değer...

Kaç gündür, uygar AB ülkelerinde İslam karşıtı gösteriler düzenleniyor... İbadethaneler kundaklanıyor... Camiler ateşe veriliyor... Müslüman mahalleleri enterne ediliyor... İnsanlar öldürülüyor...

Bunlar, insanlığa “değerler” armağan etmiş uygar Avrupa ülkelerinde oluyor.

Böyle bir şeraitte, “Erdoğan’ın isteksizliği...” gibi cümleler kurmak ne kadar doğrudur?

Ne kadar hakkaniyete uygundur?

Pek mi istekli buluyorsunuz Avrupa’yı? Vakti geçmiş fasılları açmayan, topu mütemadiyen dönem başkanlıklarına atan, “Türkiye’yi dışlamamız bir referanduma bakıyor, telaşa mahal yok” diyen Avrupa’yı pek mi samimi buluyorsunuz?

Efendim, “Basına baskın olduğu için...”

Sen “basına baskı”yı Almanya’ya ve İngiltere’ye sor.

Fransa’ya sor.

Kaç gazeteci tutukladılar? Kaçını casusluktan yargıladılar? Kaçı hakkında hüküm tesis ettiler?

Sen kimin projesisin?

İsmini dahi bilmediğimiz bir partinin genel başkanı (Google’a bakmaya üşendiğim için yazamıyorum), AK Parti’nin “Amerikan projesi” olduğuna dair bir açıklama yapmış.

Gazeteci Abdurrahman Dilipak’ın bazı sözlerini de kanıt olarak göstermiş... (Dilipak, oysa, proje iddialarının bir “proje” olduğunu söylemeye çalışıyor. Farklı metinler mi okuduk acaba?)

Falanca kişiler, filancanın evinde toplaşıp, böyle bir partinin kurulmasına karar vermişler. İşin içinde Amerikalılar da varmış... Vs.

İddia sahibi, birtakım yabancı isimler zikrediyor...

Dolayısıyla, iddiasına “inandırıcılık” kazındırmış oluyor. Hadi ismi lazım gelmez genel başkan böyle düşünüyor, kendince birtakım kanıtlar sunuyor... Böyle düşünen çok sayıda insan var. Perinçek grubu da böyle düşünüyor; AK Parti’yi Amerikalıların kurduğunu, BOP Eşbaşkanlığını Erdoğan’a verdiğini filan söylüyor... 10 yıldır bu sakızı çiğneyip duruyorlar.

Peki, “Pensilvanya muhiplerine” ne buyurmalı?

Bazı Pensilvanya gönüllüleri ve bağlıları, ismi lazım gelmez genel başkanın iddialarına dayandırarak, onlarca haber yaptılar: “İşte milli dediğiniz Erdoğan’ın durumu” demeye getiren haberler...

İyi de birader, alt tarafı bir iddiayı bu kadar sündürüyorsun da, kendi adamının “fiilen” içinde bulunduğu duruma neden bakmıyorsun?

Hangi CIA direktörlerinin tavassutuyla Amerika’da oturma izni aldı?

Elan kimlerle teşrik-i mesai halinde?

Niçin Pensilvanya’yı mesken edindi ve niçin ülkesine dönmüyor?

Hadi Erdoğan bir Amerikan projesi...

Sen kimin projesisin?