Hadi inşallah!

Fransa’da yapılacak Avrupa Futbol Şampiyonası’nda, aynı gruba düştüğümüz son dünya şampiyonu İspanya riskine rağmen; herkes milli takımdan umutlu... Fakat bu umut, elemelerin son maçlarında aldığımız sürpriz (hatta mucizevi) sonuçlardan kaynaklanmıyor. Şundan/şunlardan kaynaklanıyor...

Milli takımımız yakın ve orta geçmişindeki tüm özel maçlarda; sanki kafasına silah tutulmuş da zorla oynatılıyormuş duygusunu veren bir kayıtsızlık içindeydi. Milli olmak, bir övünç kaynağı sayılmak şerefinden uzaklaşmıştı. Herkes ligi düşünüyor, sakatlanmak riski ile milli maçlara özen göstermiyordu. Bunları ne çabuk unuttuk!

Futbolcularımız milli formayı gönülsüz giyince, haliyle sergilediği futbol da yavan/silik/sönük kalıyordu. Heyecansız, temposuz, amaçsız maçlara çok tanık olduk. Ama İsveç karşısında tam aksi oldu... Gruptan en iyi üçüncü çıkarak finallere doğrudan katılma hakkı elde etmemiz, “Fransa’da bir şeyler yapabiliriz” umudunu getirdi. Bu yüzden (özel de olsa) İsveç maçına gereken özeni gösterdik.

Uyguladığımız yoğun presle, rakibin kendi alanından rahat çıkmasını engelledik. Küçük, seri, yön ve açı değiştiren tek paslarla İsveç’in dikkatini dağıttık. Organize olmasını engelledik. Gerçi (özellikle ilk yarıda) olması gerektiği kadar pozisyon bulamadık, hatta çok yetersiz kaldık ama; yüksek motivasyon ve tempoyla oynamamız, maç boyu etkin taraf olmamızı sağladı. Antalya seyircisinin olağanüstü yoğunluğu ve desteği de, göze hoş gelen bir milli takım oluşumuma büyük katkı verdi.

Anlayacağınız; özel maçlarda kayıtsız, kendini maça vermeyen, temposuz, ne yaptığı belli olmayan, savruk ve amaçsız bir milli takımdan, yüksek motivasyonlu bir ekip ruhu çıkarmıştık. Özel maça kendini bu denli verenler, Fransa’da neler yapmazdı. Belli ki, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. 2000’li yılların başlarındaki havamızı yakalamıştık.

***

En büyük sıkıntımız, iyi/etkin/yetkin birinci sınıf bir golcüye sahip olmadığımızla ilgili genel endişemizdi. Ama Cenk Tosun’un çıkışı, bu konuda  moral bozucu kuşku duymaya gerek olmadığını gösterdi. “Ben varım” dedi. Attığı gollerin ustalık, beceri, deneyim gerektirmesi, onda bu özelliklerin varlığını hissettirdi. Hepimiz rahatladık.

O maçla ilgili yazımın başlığı “Galiba bu iş olacak” adını taşıyordu. Hadi inşallah...