Hadi, savaþalým biraz

Merhum Bülent Ecevit’in, 1974 Temmuz’undaki o mekik diplomasisini dün gibi hatýrlýyorum. Kýbrýs’ta Atina’daki faþist “Albaylar Cuntasý”nýn talimatý doðrultusunda darbe yapýlmýþ, Nikos Sampson isimli bir EOKA’cý yönetime el koymuþ, Rumlar kendi aralarýnda çatýþýyor, bu arada faþist EOKA çeteleri Türk köylerini basýp kitle katliamlarý yapýyor, kamuoyu “müdahale” için ayakta, o, Amerikan Dýþiþleri Bakaný Henry Kissinger ve Ýngiltere Baþbakaný James Callaghan ile görüþme trafiðini sürdürüyordu.

Diplomasinin bütün yollarý tükendiðinde, hükümet, orduya “yürü” emrini verdi.

Sýrtýný seçim sandýðýna dayamýþ bir siyasetçi için verilebilecek en zor karar, savaþ kararýdýr.

Bu nedenle, dünya tarihi “iki demokratik devlet arasýnda savaþýn gerçekleþtiðini” bugüne kadar yazmadý, savaþlar, bugüne kadar hep, demokrasi güçleriyle diktatörlükler ya da diktatörler arasýnda yaþandý. Tarihin bu penceresinden baktýðýnýzda, evet, Suriye, Türkiye için büyük savaþ riskidir. Bir demokrasi ile halkýný katleden diktatörlük komþu olarak yaþamaktadýr. Demokrasi güçlerinin ittifaký NATO’nun Patriot bataryalarýyla sýnýrýmýza gelmiþ olmasý da tarihin düzgün iþlediðini göstermektedir.

Türkiye-Yunanistan, Kýbrýs’ta karþý karþýya geldi, çünkü, o sýrada, Ankara’da sandýktan çýkmýþ bir koalisyon hükümeti, Atina’da askeri cunta vardý. Ýki ülke, Kardak Krizi’nde savaþýn eþiðine geldi, iki baþkentte de demokratik yönetimler vardý, o eþikten bir formülle dönüldü. Seçmen, evladýnýn, üzerinde toplumsal mutabakat saðlanmýþ cephelerde görev yapmasýna bir þey demez, diktatörler, kimseye sormadan savaþ kararý alýrlar. Ýki örneði sýnýrlarýmýzda yaþadýk, yaþýyoruz. SaddamHüseyin ile Beþar Esed’in yaptýklarý ortada...

Türkiye Suriye’de savaþmaz

Suriye Kýbrýs deðildir. Türk askeri, Kýbrýs’a uluslararasý anlaþmalardan kaynaklanan haklarýný kullanarak gitti. Suriye, tek taraflý müdahaleye geçit vermeyen, ancak Birleþmiþ Milletler zemininde tartýþýlýp rota çizilebilecek yapý taþýyor. Türkiye, sýnýrýndaki bu savaþa, topraklarý, ulusal güvenliði doðrudan saldýrý altýnda kaldýðý hallerde, BM’yi ve NATO’yu bilgilendirerek askeri tedbir alabilir, önceden ilan ettiði angajman kurallarýný iþletebilir.

Meclis, 3 Ekim 2013’te AK Parti ve MHP’nin oylarýyla, gerekli hallerde Suriye’ye asker gönderilmesini öngören tezkereyi kabul etmiþ. 11 Ekim 2013’te de AK Parti, CHP ve MHP’nin oylarýyla benzer bir tezkere Irak için Meclis Genel Kurulu’ndan geçmiþ.

Meclis bu tezkereleri, hükümete “kafana estiðinde, siyasi tercihlerin doðrultusunda git Suriye ve Irak’ta savaþ” diye vermemiþ. Ulusal güvenliðimize doðrudan tehdit olduðunda hýzlý mukabele etmesi þartýyla kabul etmiþ.

Yani, yarýn, Allah göstermesin, iþ büyüdüðünde hükümet, yine Meclis’e gelecek, týpký Ecevit’in 1974’te yaptýðý gibi ayný Genel Kurul’dan ortak bir karar çýkartacak, bu kararýn gerekçelerini kapalý oturumda tüm milletvekillerine aktaracak.

Demokrasilerde savaþ kararý böyle iþler, ordular, arkalarýnda toplumsal mutabakat olmadan cepheye yönelmezler.

Süleyman Þah meselesi

Suriye topraklarýndaki Süleyman Þah Türbesi farklý bir konu. Oraya yapýlacak bir saldýrýda ordu, anýnda yanýt vermez, hükümet bu konuda askerin elini-kolunu baðlayacak siyasi manevralar gerçekleþtirirse, anayasal suç iþlemiþ olur. Oradaki 10 dönümlük Türk topraðýnýn Gaziantep veya Adana’dan bir farký yok. Ulusal güvenliðe dönük bir saldýrýda aciz kalan bir hükümet nasýl hesap verirse, Süleyman Þah Türbesi’neyapýlan saldýrýda sessiz kalan da ayný hesabý verir.  

Orduya çaðrý yapmak

Ulusal güvenliðin Meclis zemininde, olgun bir anlayýþla tartýþýlmasýndan yanayým. Ne iktidarýn ne muhalefetin milletin hassas konularýný miting meydanlarýna taþýmasýna gerek yok. Millet, evlatlarýnýn kaný üzerinden siyaset yapýlmasýna da izin vermez zaten... Ama, bir noktayý deðerlendirmeden geçmek mümkün deðil. Kýlýçdaroðlu’nun meydanlardan Genelkurmay Baþkaný’na yaptýðý “bu oyuna aletolma” çaðrýsý, yakýþmadý. Çaðrý, içinde, “askeri itaatsizlik” barýndýrýyor. Sivil siyasi otoritenin ulusal güvenlik için göstereceði kararlýlýðýn ana cephesinde sarsýntý yaratacak yapý taþýyor.

30 Mart yerel seçim kampanyasý tahminlerin ötesinde bir siyasi kutuplaþma yaratmýþ olabilir, ama esas olan millettir.

Hükümete ve muhalefete tavsiyem, konu, ulusal güvenlik olduðunda Meclis’i devrede tutmalarýdýr.

“Savaþ” günlük siyasetin içinde meydanlarda konuþulacak bir konu deðil, evlatlarýmýz ve milletin geleceði söz konusu...