Hadsize haddini bildirmek

Dün sosyal medyada şöyle bir mesaj vardı. Vatandaş diyor ki, “İnsan Türkiye’de yaşamasa dışarıdan medyaya baksa TC terör örgütü PKK devletine karşı terör eylemleri yapıyor zanneder.”

Algı maalesef bu.

Terör destekçisi siyasi parti başkan ve sözcüleri teröristleri masum, devleti suçlu gösteren açıklamalar yapıyor. Ve maalesef medyanın önemli bir kısmı bu açıklamalara iltifat ederek yayın yapıyor ve teröristi haklı gösterecek bir algı oluşuyor.

***

Sütçüsünden manavına, kasabından demircisine, cami cemaatinden kahve müdavimine kadar herkesi tedirgin eden bu algının sorumluları içinde paralelin de bulunduğu malum medyadır.

Tamam, asker ya da polis hata yaptığında onu savunmayalım, aksine demokratik hakkımızı kullanarak gereken tavrı gösterelim. Lakin bugünlerde güvenlik güçlerinin yaptığı operasyonlar teröristlere karşı yapılan operasyonlardır.

Öz yönetim diyerek bağımsızlık ilan etmiş, valiyi kaymakamı tanımayan, hendekler kazmış, devlete açıkça savaş açmış, genç ihtiyar demeden, Kürt Türk demeden çocuk sivil demeden, garson işçi demeden insanları katleden eli kanlı teröristlere karşı yürütülen operasyonlardır.

Teröristlerin bu eylemlerini göz ardı edip, Filistin’de öldürülen bebeklerin fotoğraflarını kullanarak  Cizre’de devlet katliam yapıyor propagandasına alet olan medyanın yaptığı, başka bir şey değil tek kelimeyle hainliktir.

***

Teröristleri kurtarmak amacıyla yollara düşen siyasiler, demokratik sınırı çoktan aşmış teröre destek veren unsurlara dönüşmüşlerdir.

Onları seçenlere elbette ki saygılıyız ama seçilmiş hukuku çiğnerse suç seçenin değil seçilenindir.

Konumları ne olursa olsun hukuk devreye girmek zorundadır!

Ya bakan sıfatlı adamların kendi hükümetinin kararlarına karşı yürüyüşe geçip teröristlere destek vermesine ne demeli?!

Kusura bakmasın ama sayın başbakan anayasanın 109. Maddesini neden işletmiyor neden azlini istemiyor bu şahsın anlayabilmiş değilim!

***

Mesele milli güvenlik meselesidir.

Bu ülkede yaşayan herkesin güvenliğini ilgilendirmektedir.

Her gün birkaç askeri, polisi ve sivili katleden terör örgütüne karşı devlet gerekeni yapmalıdır/yapmaktadır.

Bu operasyonlara karşı çıkanlar milli güvenliğimizi tehdit edenlerle aynı kefededirler.

Tamam doksanlı yıllara dönmeyelim, seçilmiş insanları enselerinden tutarak kodese tıkmayalım.

Tamam da seçilmiş insan haddini hududunu bilmiyorsa, açıkça teröriste destek veriyorsa, iç savaş tehdidinde bulunuyorsa onların bu hadsizliğine sessiz mi kalınacak?

Kalınmaması gerekiyor. Hukuk ne diyorsa o.

Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir hukuk, hiçbir düşünce, şiddeti ve terörü hoş görmez ve de cezasız bırakmaz.

***

Bu milletin sağ duyusu,  arkasını batıdaki ağababalarına dayayanlara da onların yerli işbirlikçilerine de yeri ve zamanı geldiğinde gereken dersi vermesini bilir.

Arkasını batıya dayayan terör destekçileri, batının 11 Eyül’den sonra teröre karşı aldığı tedbirlerin değil tamamını, Türkiye yarısını bile alsa kıpırdayacak mecallerinin bile kalmayacağını ne zaman görecekler acaba?!

Onların pek görmeye niyetleri yok ama bu milletin teröriste ve destekçisine de tahammülü kalmadı.

“Hadsize haddini bildirmek öksüze gömlek giydirmek gibidir” bu milletin atasözüdür.

***

Devletin teröre karşı yürüttüğü operasyonlar yerden göğe kadar haklıdır.

Düne kadar tehdit savuran, barışın mimarına karşı propaganda yürüten terör destekçisi siyasetçiler baktılar ki devlet bu mücadelede artık ne  batıyı ne ABD’yi ne de NATO’yu dinlemiyor, şimdilerde yeniden barıştan söz etmeye, müzakereye hazır olduklarını söylemeye ellerin tetikten çekilmesinden bahsetmeye başladılar.

Silahlı teröristle müzakere olmaz, elini tetikten çekecek olan teröristtir, silahı bırakacak olan da.

Nasıl  ki bundan önceki süreçte müzakere yürütülmesinin temel şartı terör örgütünün çekilmesi idiyse bugün de zorunlu şart silahların bırakılmasıdır.

Teröre destek veren siyasetçilerin de yapacağı tek şey kaldı, meşruiyet çerçevesine geri dönmek ve teröristlere “Ya teslim olun ya da ülkeyi terk edin!” çağrısında bulunmak, başka çıkar yol yok.

Yok.