Hakaret edeceğine, bu işin nasıl yapıldığını öğren

Ülkemizin ‘en muhalif’ gazetesinde yazan Hürriyet’ten kovulma yazara biri hayatın gerçeklerini öğretmeli.

Yaşı 70’e dayanmış, bu işlerin nasıl yapıldığını bilmiyor... Kitaptan hoşlanan biri olsa kendisine İngiliz Ian McEwan’ın yeni çıkan ‘Sweet Tooth’ (Tatlıya düşkün) romanını tavsiye ederdim, ama...

Neyse ben yine de romandan söz edeyim...

Romanımız komünizm karşıtlığının gündemi belirlediği Soğuk Savaş dönemi İngiltere’sinde geçiyor. 1970’ler... Başkahramanı Cambridge Üniversitesi’nde matematik okumuş genç ve güzel bir kadın... Babası bir kentin piskoposu. Tarih hocasının yönlendirmesiyle kendini İngiliz istihbaratı (MI-5) için çalışır buluyor kadın. Artık o bir ajandır.

Üstlendiği ilk görev bir kültür projesidir: Geleceği parlak bir genç yazarı ‘komünizm karşıtı cepheye’ kazanmak... Kendisini bir vakfın temsilcisi olarak tanıtarak öyküler kaleme alan yazara yaklaşır genç kadın... Vakıf istikbal vaad eden yazarları desteklemeye karar vermiştir. Çalışmasına gerek kalmadan bütün gününü yazmaya ayırabilecektir o destekle...

Yazacaklarına karışmayacaklardır; bütün istedikleri yıllardır tasarladığı romanını yazmasıdır... Yazar teklifi ikiletmez; hem parayı alır hem de ‘ajan’ kızı sevgilisi yapar... Romanı da yazar... Tabii, paranın aslında ülkesinin istihbarat örgütünden yani devlet kasasından geldiğini bilmeksizin...

Zaten parlak bir yazar olan McEwans’ın ‘otobiyografik’ özellikler taşıdığı hissi veren bu eserini de diğer beş romanı gibi Türkçeye çevrildiğinde okursunuz.

Bir yazarı, ya da birden fazla yazarla irtibata geçmeyi sağlayacak biçimde bir dergiyi, farklı bir yayın organını, gazeteyi gizlice desteklemek isteyenler için yol çoktur. O yolların hiçbirinde, örgüt adına çalıştığı hissettirilmez insanlara; hemen hepsinin ruhu bile duymaz aslında bir projenin parçası olduklarını...

Arkadaş bu tür yol göstericiliğe hazır değil ya, “İşe bak, hayal ürünü romanı kanıt gösteriyor” diye yazdıklarımı küçümsemekten geri durmayacaktır. Ona kötü bir haberim var: Anlatmaya çalıştığım ilişki türünün gerçek olduğunun da kanıtı var.

Olay yine İngiltere’de geçiyor, ama olaya konu olan derginin dünyanın dört bir tarafında hararetli takipçileri bulunuyordu. ‘Encounter’ dergisinin yaşları bana yakın olan ülkemiz sol entelijansiyası üzerinde bayağı derin etkileri vardı. Her sayısı merakla beklenir, içindeki önemli yazılar çevrilip kendileri gibilere hitap eden yerli yayın organlarında yayınlanırdı.

Bana ‘eski Türkiye’den alışık olduğu jargonla ‘takkeli liboş’ diye hitap edeceğine, kendisinden daha fazla okumuş dostlarına sorsun ‘Encounter’ dergisinin macerasını...

Niye zahmete sokayım ki ülkemizin ‘en muhalif gazetesi’nin ‘en muhalif yazarı’nı, kendim anlatırım...

Soğuk Savaş döneminin mürekkep yalamış nesli üzerinde derin etkiye sahip ‘Encounter’ dergisi İngiltere’de yayımlanmaktaydı; ama derginin bütün masraflarını üstlenen Okyanus ötesi bir örgüttü: CIA... CIA bir ajanına Avrupa’da ‘Kültürel Özgürlük Kongresi’ (Congress for Cultural Freedom) adıyla bir vakıf kurdurmuş, vakıf da Encounter dergisinin masraflarını üstlenmişti.

Yazarlarına en yüksek telifi ödeyen dergiydi Encounter; bu sayede dönemin en ünlü kalemleri sayfalarında görünüyordu. CIA’nin veya ABD’nin yardakçılığını yapmaları gerekmiyordu, hayır, ‘Amerikan emperyalizmi’ üzerine yazılmış oldukça sert yazılar da yer alıyordu Encounter’da.

Dergiyi çıkaran, yayın yönetmenliğini üstlenen Stephen Spender bile paranın CIA’den geldiğini bilmiyordu. Dedikodular kulağına ulaştığında yönetimden çekildiyse de dergi Berlin Duvarı’nın yıkılışına kadar varlığını sürdürdü.

Uydurduğumu düşünebilir, ama akademik kariyerini örgütlerin siyaseti yönlendirme çabaları üzerine yapmış olan Frances Stonor Saunders’in bayağı hacimli eseri ‘Parayı Verdi Düdüğü Çaldı’ adıyla Türkçe’ye çevrildi (Doğan Yayıncılık). Bu işlerin nasıl yapıldığını o kitaptan öğrenebilir.

İllâ istihbarat örgütleri kullanacak değil ya yöntemi, cemaatler de aynı yönteme başvurabilir.

Ben bir şey yazmışsam, o doğrudur...