Selahaddin E. Çakırgil
Selahaddin E. Çakırgil
Tüm Yazıları

Hakaretsiz eleştiri yapılamaz mı?

Bizim kültürümüzde eleştiri veya  tenkıd / intikad  ve tartışma geleneği, yazık ki, fazla gelişmemiştir.. 

Eleştiri  denildiğinde, mutlaka ‘karşı tarafı  yaralamak; tezyiftahkir  ya da istiskal etmek anlaşılıyor, tartışma da..

Halbuki,  eleştirmek, elemekten; tartışmak, tartmaktan türetilmiştir; aşağılamakla ilgisi yoktur. Aynı şekilde tenkıd /intikad da slında, naqd / nakid kelimesinden türetilmiştir ve altın-gümüş gibi madenî ‘naqid’lerin, paraların değerinin belirlenmesi işi olan intiqad’tan türetilmiş ve bir fikrin, görüşün değerinin belirlenmesi için kullanılmaya başlanmıştır.  

Geçmiş asırların nice büyük isimlerinden kalan eserlerde bile, birbirlerine eleştirinin ötesinde çok ağır hakaretler yazıldığı görülmekte ve bu tabiî de karşılanabilmektedir, maalesef..  

Ünlü eseri Mesnevî’de, Celaleddin Rumî (eğer sonradan başkalarınca eklenmediyse) o eserine Kur’an gibi itibar etmeyenler için, ‘bilmem ne çocuğu, niye öyle olmasın?’ diye ağır ifadeler kullanır.

(Merhûm) bir ünlü hoca, 40 yıl önce, merhûm Muhammed Hamidullah’ın eserlerine bazı eleştiriler yazmıştı. Aman Allah’ım, eleştiri /tenkıd adına ne hakaretler vardı.. Ne  ahmaklığı kalmıştı, ne zındıklığı..  Halbuki, izahı gereken ciddî bazı sualler de vardı, eleştirisinde.. O ifadeler kendisine yıllar sonra hatırlatıldığında utanmıştı.

***

Ya, sizin cismanî varlığınızın sonu ne olacak, efendi?

Pennsylvania Şeyhi de,  geçen sene, çıldırmışcasına bir hal üzere içindekileri boşaltmış ve sonra çevresi/bağlıları, bunun beddua olmadığını isbatlamaya uğraşmışlardı uzun süre..

Bu kişi, son günlerde bir kez daha coşup, ‘Şiddetli bir fırtına ile devrilen ağaçlar gibi devrilecekler. Kendilerini bir şey görenler, toprağa gübre olarak dökülecekler.’  buyurmuş... İnsanın, ‘zât-ı devletlerinizin cismanî varlığının akıbetinin ne ve nasıl olacağı hakkında da bir takım kutlu işaretler verseydiniz’ diyeceği geliyor.

Bu bedduacı efendiyi övmekte sınır tanımayan bir ‘bağlı’sı da, şeyhinin beddualar yağdırdığı zat’ın ölümünü isteyen makaleler yazmış ve bunu  onun hayrı için istediğini ifade etmişti!

Bu bedduacı zâtın  medya grubunun başındaki kişi de  geçen hafta öyle bir coşmuştu ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hatırlatacak şekilde, ‘Ya, adam gibi gider, ya da götürürler.. Sen milletin sırtına binip, inmezsen, indirirler.. Burası Türkiye!’ gibi laflar etmiş, sonra da ‘Ben onu kasdetmedim, Allah aşkına burada Erdoğan’dan söz edilen tek bir kelime var mı? Ben geçmişteki askerî darbeleri kasdettim’  gibi basit jurnalistik kurnazlıklara sığınmıştı.

Halbuki, o kişinin geçmişteki darbecilerden hiçbirisine o dönemlerde böyle kükrediği görülmemişti.

Aman, başkaları yaptı diye kimseyle çirkinlik yarışına girmeyelim. Çünkü, çirkin sözden geriye utanç ve yüz kızarmasından başka bir kalmaz..

***

Cumhuriyet yazarı Can Dündar’a: Bir yazarınızın, hakkımda hiçbir gerçek bilgiye dayanmayan iddialarla dolu yazısına değindiğiniz bir yazınızda; onun yazmadığını da ekleyip, ‘Mumcu cinayetinden sonra yurt dışına kaçtığımı’ da buyurmuşsunuz.

Bir daha tekrar edeyim ki, hakkımda -daha önce de mahkûm olup 1977-78’lerde hapis yattığım- 163. maddeye aykırılık gerekçesiyle 30 kadar daha dâva açılması üzerine, 12 Eylûl Askerî Darbesi ardından ülkemi terk etmek zorunda kaldım ve 35 yıl sonra geri dönebildim.

Yazınız içindeki  şahsımla ilgili başka ifadeleriniz de kaleminizin seviyesiyle ilgili..

Yazarınız da cevabî yazıma karşı, tenezzül buyurup tek bir cümle bile yazmadı.

Dürüstlük ve insan haysiyetine saygıdan anlaşılan da sizin o cenahta, bu olsa gerek..