“Kutlu Doğum” diye adlandırılan haftaya girdik. Son 25 yıldır, Diyanet’in marifetiyle Miladî takvim esas alınarak Nisan ayına sabitlenen bu haftada Peygamber Efendimiz’in doğumu kutlanıyor; “caiz mi değil mi” tartışmalarıyla birlikte...
Mevzunun ehli olan veya olmayanlar tartışa dursunlar ben bu haftayı vesile yaparak Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e, dünya ve ahiret saadetimiz için hangi zaviyeden bakmamız gerektiğine dikkat çekmek istiyorum.
Peygamber Efendimiz’den bahsederken sanki fakültedeki arkadaşı hakkında konuşuyormuş gibi edebsizce konuşan ilahiyat profesörleri, “O da bizim gibi insandı” diye kendini O’nunla eşitlemeye çalışan hoca müsveddeleri, “Allah niçin âlemleri O’nun yüzü suyu hürmetine yaratsın canım” diyerek Allah’ın yaratmasına tahdit koymaya çalışan ahmak soyları O’nun üzerinden ekranlarda kendilerini pazarlayacakları şu günlerde onların düştüğü foseptik çukuruna düşmemek için yolumuzun mihenk taşı olacak birkaç hususu sizlerle paylaşacağım. Mihenk taşları, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun “Hakikat-i Ferdiyye” adlı eserinden:
“Bütün insanlık tarihi içindeki derinliğine ve genişliğine insan oluşları, “tek fert”te tecelli eden hakikatin ve zaman gayesinin temsilcileri olarak, “tek fert”in kadrosudurlar. Bu tek fert, topyekûn zaman ve mekânın emrine verildiği, varlığın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı, Gaye-İnsan ve Ufuk-Peygamber olarak Allah’ın Sevgilisi’dir; Hakikat-i Ferdiyye, Ferdin Hakikati-Ferd Hakikati... Her Peygamber’de, her birinde her birinin hissesi bulunmak üzere, bir hikmet tecelli etmiştir; Resûller Resûlü’nde ise, bütün hikmetlerin toplamı... Ferdin Hakikati... Ferdî hikmetin aslı!..”
“İnsanın yaratılmasından maksat, Allah’ın emrettiği ibadetlerin eda edilmesi olduğu gibi, ibadetlerin edasından maksat da imânın hakikati olan “yakîn” hâlini elde etmektir; yakîn, yani şüphesiz, kat’i ve sağlam olarak bilmek... Allah’a imân, din manzumesini O’ndan getiren Resûlü’ne itaatle mümkün olduğuna göre, Resûlü’ne “yakîn” hâlini elde etmeye çalışmak da Allah’a imanın hakikatindendir, imânın kendisidir; Allah’ın Sevgilisi, Allah’a imân ve itaat kendisiyle mümkün olan...”
“Biricik taktik ve diyalektik olarak, Allah ve Resûlü’ne hakikat dedikleri mevhumelerden değil, bizzat hakikati Allah ve Resûlü’nün emirleri terazisinde tartanlardan olacaksın! Mantık üstü mantığın şu olacak: Doğruyu mu istiyorsun?.. Allah ve Resûlü’nün bildirdiği!.. Güzeli mi istiyorsun?.. Allah ve Resûlü’nün gösterdiği!.. İyiyi mi istiyorsun?.. Allah ve Resûlü’nün öğrettiği!..”
Son olarak, “O da bizim gibi insan” diyerek nefes ve kelime israfı yapmak yerine “Biz O’na nisbetle ne kadar insanız” onu konuşalım. Tabiî ki insan olmak diye bir derdimiz varsa!..