Hakkâri- Van(5) Ahtamara!

Eski Van'dan ayakta kalan Hüsrev Paşa Camii restore edilmiş ve ibadete açık. Kaya Çelebi Camii de uzaktan bakımlı görünüyor.

Onların dışında Ulu Cami ve Kızılminareli Cami ise harabe halinde duruyor. Minarelerinin de yarısı yıkık görünüyor.

Hüsrev Paşa Camii ve medresesi ziyaretçisi bol ve cıvıl cıvıl insan kaynıyor.

Yaklaşınca anladık kalabalığın sırrını. Meğer Van'da yeni bir adet zuhur etmiş, evlenen, nikahlanan ve sözlenen çiftler bu camie gelip çekim yapıyorlarmış. Biz oradayken 4-5 gelin damat yakınlarıyla birlikte camiin avlusunu dolduruyordu. Maalesef kimileri cami âdâbına riayet ediyor kimileri de cami âdâbına yakışmayacak kadar dekolte kıyafetlerle cami avlusunda çekim yapıyorlardı.

O arada cami imamı ile tanıştık. Tevafuk onun adı da Hüsrev.

Hüsrev hoca bize hem eski şehir hakkında hem Van hakkında epey bilgi verdi. En ilginci de Van kahvaltısıyla ilgili rivayet idi.

Hüsrev hoca diyor ki eskiden Van'da sabah namazı cami buluşmaları olurmuş. Camie gelirken de herkes evinde ne varsa ondan bir miktar kahvaltılık olarak getirirmiş. Cemaatin getirdiği kahvaltılıklar çeşit çeşit olduğu için ortaya çok renkli bir sofra çıkarmış. Van kahvaltısı öyle ortaya çıkmış.

Sırası gelmişken söyleyelim Van kahvaltısının donatıldığı masada yok yok. Serpme kahvaltının daha zengini. Hepsini yemek mümkün olmadığı gibi hepsinden tatmak da kolay değil. İsraf yok desek doğru olmaz.

Her neyse rehberimiz de söylemişti Hüsrev hoca da teyit etti ki Ulu Camiin restorasyon hazırlıkları vali beyin de çabalarıyla tamamlanmış. Ayrıca eski Van'ı ihya etmek için de çalışılıyormuş.

Van'ın yakılmadan önceki fotoğrafını bölgeye yakın Şehr-i Van Sofrası isimli lokantada duvara asılı bulduk. Eğer eski Van ihya edilirse ortaya bir açık hava müzesi çıkar ki zaten güzel bir şehir olan Van daha da güzelleşir.

Akşam olmuştu Şehr-i Van Sofrası'na geçtik. Norduzlu şef Hamza Kurt yöresel yemekleri Norduz çorbasından başlayarak tanıtmaya başladı: Pivaz dolması, keledoş, Van tavası, iç pilavlı kuzu tandır, sehri beğendi, helise üzerine kuzu sırtı, çirişli bulgur, gariotlu pirinç pilavı, zeytinyağlı kenger, zeytinyağlı siyabo, yoğurtlu mendi otu, hejir tatlısı, Avşıla şerbeti.

5 gündür bölgede geziyoruz lokantalar, kafeler tıklım tıklım dolu.

Gece geç vakit otele döndük.

Ertesi gün yoğun bir program bizi bekliyordu. Van denince akla ilk olarak gölü, kedisi ve Akdamar adası gelir ya biz de Akdamar adasından başladık.

Gevaş'a doğru yola çıktık. Yol üstünde 3550 m. yüksekliğindeki Artos Dağı'nın eteğinde yer alan Selçuklu Mezarlığı'na uğradık. Mezarlar neredeyse yok olmuşlar. Bir tek Halime Hatun Kümbeti ayaktaydı. O da bakımsızdı. Saltuklu beyi İzzeddin Saltuk tarafından kızı Halime Hatun için 1335 yılında yaptırılmış. Ziyaret ettik Fatihalar okuduk ve Gevaş iskelesinden bir motorla Akdamar Adası'na geçtik.

Efsane o ki kilise rahibinin güzel kızı Tamara bir Müslüman çobana aşık olmuş. Çoban geceleri kızın tuttuğu fenere doğru yüzerek adaya geliyormuş. Bunu öğrenen kızın babası eline aldığı fenerle bir gece çobanı oradan oraya yönlendiriyor ve sonunda bitkin düşen çoban, 'Ah Tamara!' diye bağırıyor. Adanın ismi Ahtamara olarak kalıyor!

Adanın ismini ilk kez ben merhum Mustafa Yazgan'ın kaleme aldığı Ahtamara Gazileri isimli bir hikâye kitabında görmüştüm.

163 bin 753 metrekarelik bir yüz ölçüme sahip olan adada Ermenilerden kalma bir kilise var. Kilise 915-921 yılları arasında inşa edilmiş, rehberimizin dediğine göre rahip yetiştiren bir okul görevi yapmış.

Mimari açıdan dikkat edilmezse sade bir bina gibi duruyor. Ama dış cephesine dikkatlice bakılınca barındırdığı bitki ve hayvan motifleriyle süslenmiş ve İncil'den alınma sahnelerle bezenmiş olduğu görülür.

Aziz Haç Kilisesi ismiyle de anılan Akdamar Kilisesi'nde 2005 yılında restorasyon başlatılmış ve 2007 yılında anıt müze olarak açılmış.

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın özel izniyle yılda bir gün âyin yapılıyormuş!

Badem ağaçlarıyla kaplı adaya yürüyüş yolları lavabolar, kafe ve alışveriş mekânları yapılmış.

Ziyaretçisi bol bir ada.

Günlük güneşlik bir havada gittik ama hava birden bozdu ve fırtına sağanak karşısında ziyaretçiler ne yapacaklarını şaşırdılar. Kimileri kiliseye sığındı kimileri kafeteryaya.

Biz de dönüş yolunda olduğumuz için kafeteryaya sığınanlardandık. Yarım saat geçmedi tekrar güneş açtı.

Van gölü etrafında gezerken benzer durumlarla çok karşılaştık.

Anlık fırtınalar sonra sükûnet.

(devam edecek)