Hakkâri’ye dikkat

Geçen hafta Vatan’dan Mine Şenocaklı’ya verdiğim demeçte Şemdinli’nin son olmayacağını, havalar soğuyuncaya kadar Şemdinli benzeri birkaç saldırının daha olacağını belirtmiştim. Ben o sözleri söyledikten sonra Beytüşşebap saldırısı geldi. Örgüt tıpkı Şemdinli’de olduğu gibi burada da benzeri bir saldırı yöntemini benimsedi. İntihar edercesine, büyük kayıpları göze alarak saldırdı. Karşısında daha farklı bir güvenlik yapılanması olsaydı örgütün kayıpları çok daha fazla olabilirdi.

Dediğim gibi, önümüzdeki bir-iki ay içinde bu tür saldırılar yine olacak. Hedef yerlerden biri de Çukurca olabilir... Terör örgütü Hakkâri’de ısrarlı. Sadece o değil, onu teşvik eden devletler de Hakkâri ve çevresine özel bir önem veriyor. PKK saldırılarında öldürülenlerin bir kısmı Suriyeli çıktı, Beytüşşebap’ta saldıranların üçü ise İranlı çıkmış. Ayrıca daha önce de belirttiğim üzere İran ve Suriye’yi aşkın bir stratejik akıl Türkiye’de Ankara’nın otoritesinin kalmadığı bir yer oluşturmaya çalışıyor. Bu sözde kurtarılmış bölge 1 metrekare bile olsa onlar için yeterli. Bu sayede Türkiye tıpkı Suriye ve Libya gibi gösterilmeye çalışılacak. Türkiye’nin burnu sürtülecek, devletin bu toprakların her yerinde hâkim olamadığı dünyaya lanse edilecek.

Terörün ötesi

Bu bağlamda Hakkâri ve çevresine özel bir önem vermek gerekiyor. Karakollar takviye edilmeli, silah ve teçhizat açıkları kapatılmalı, özel birimler güçlendirilmeli. Bana sorarsanız klasik TSK yapılanmasının dışına çıkılıp bölgede doğrudan komutaya geçilmeli. Bazı konularda vali ve/veya komutanlar kararları direkt olarak kendileri alabilmeli. Gerekirse 2. Ordu Komutanı karargâhını Hakkâri’de kurmalı. Çünkü mesele 30 yıllık PKK terörü meselesinin ötesine geçirilmek isteniyor.

Hakkâri’de sahada daha fazla bilgi toplanması şart. Jandarma’ya daha fazla destek gerekli. Karacıların kolluk güçlerine takviyesinde bazı sorunlar var. İşin içine daha akılcı olmak kaydıyla daha fazla girmeleri gerekli. Hava ile yer arasındaki iletişim ve işbirliğinde de aslında kolayca çözülebilecek kopukluklar yaşanıyor. Sahadaki teknik aksaklıkların listesi çok uzun. Ama Genelkurmay Başkanı çevresindekilere bunları sorarsa “hiçbir sorun yok komutanım” yanıtını alabilir. Bizde böyledir. Üstelere gerçekleri aktaramazsınız. Bu nedenle sorunların tespitinde geleneksel yöntemlerin dışına çıkmamız gerekiyor.

İran ikna edilmeli

Askeri alanda yapılabilecekler çok. Ama güvenlik güçlerinin buradaki asli görevi siyasete ve diplomasiye zaman kazandırmak, sıcak saldırıları bertaraf etmektir. Yoksa kalıcı rahatlama sivil adımlarla gelebilir. O da öncelikle İran desteğinin kesilmesidir. İran ile Türkiye rekabeti her iki ülkeye de ölümcül zararlar verir. İran bu şekilde davranarak çatışmaları kendisinden uzaklaştırdığını değil, kendi içinde bir iç savaşı hızlandırdığını, Türkiye’yi ise karşı tarafa daha fazla yakınlaştırdığını bilmelidir. Azerbaycanlı, Kürt ve Türkmenler gibi çok sayıda etnik gruptan oluşan, derin dini farklılıklar içeren, rejim karşıtlarının yüzde 50’yi geçtiği İran’a Türkiye’nin düşmanlığını değil, dostluğunu tercih etmesi gerektiği anlatılmalıdır.

En önemlisi ise Suriye ve İran’ı aşan, bölgede mikser gibi çalışan bir gruptur. Bu gurubun çalışmaları sadece Türkiye’ye değil, ABD’nin bölge politikalarına da büyük zararlar veriyor. Seçimler nedeniyle ABD bu grubu durdurmakta zorlanıyor belki. Ama bu şekilde devam eder ise tüm bir bölge serbest salınımda kaostan kaosa sürüklenecek. Bu ise İsrail de dâhil tüm bölgeye zararlar verebilecektir. Bu bağlamda İsrail ile de iletişim kanalı kurmanın gerektiği açıktır. Bu iletişim resmi yollardan olmak zorunda değildir. Ancak çevremizde kurulmak istenen kuşatmayı kırm ak için gerekirse herkesle görüşülmelidir. Kim bilir bu yolla belki de Mavi Marmara için özür ve tazminat bile getirebilir. Çünkü İsrail de Türkiye ile kavgalı olmaktan hiç de mutlu görünmüyor.