Hakkari-Yüksekova ve kürt meselesi

Türkiye’de, öğretim üyesi olarak, köşe yazarı olarak dolaşmadığım, görmediğim, dostluklar oluşturmadığım, konferans vermediğim çok az kent kalmıştır, bunlardan biri de Hakkari’dir.

Hakkari’ye hiç gitmedim, dolayısıyla da Yüksekova’ya da.

Ancak, ismini en çok duyduğum, yaklaşık altmış bin nüfuslu, ilçelerimizden biri de Yüksekova ülkemizde.

Yüksekova ilçemizin ismini senelerce Yüksekova çetesi diye bilinen çok ilginç bir oluşumla beraber andık; tüm bilinenlere, Hüseyin Oğuz’un tüm yazdıklarına, çabalarına rağmen yargıda toptan beraat eden bu tür oluşumlara, kimse kusura bakmasın, kuşku ile bakmak bende milli bir refleks halini almış durumda.

Yüksekova’yı bir de, arada sırada göz attığım Yüksekova Haber isimli çok doyurucu bir internet sitesinden biliyorum. 

Ama elimizi vicdanımıza koyalım ve düşünelim, bu sorum her aklı başında vatandaşa: Yüksekova ilçemizin ismini en çok hangi vesileyle duyuyoruz?

Bu sorunun cevabı muhtemelen bu ilçemizde yaşayan çok sayıda vatandaş için büyük bir haksızlık ama şunu da çok iyi görelim, maalesef bu ilçemizin ismini en çok uyuşturucu ile, üstelik sadece bir geçiş yeri olarak da değil, eroin imalathaneleriyle beraber duyuyoruz.

Daha geçenlerde ekranlardan izledim, çok büyük mekanlarda eroin işleniyor, bu imalathaneleri güvenlik güçleri sürekli basıyorlar, birilerini tutukluyorlar ama aradan on gün geçmiyor, başka bir imalathane daha ortaya çıkıyor ve bu iş, benim, ellili yıllarımın sonuna geliyorum, kendimi bildiğimden beri de böyle sürüp gidiyor.

Bölge halkının geçim koşulları malum, bu pis işin bu ilçemizde ve civarında çok insanı geçindirdiği de biliniyor ama işin içinde eroin olduğunda meseleye böyle yaklaşmak çok korkunç.

Bölgede başka yerlerde, başka şeylere, mesela mazot kaçakçılığına göz yumulduğu zaten biliniyor, “kaçağa gitmek” diye, yasadışı ama kısmen meşru bir tabir var, bunlar da hukuk dışı işler ama ekonomik koşullar nedeniyle devlet bazı şeyleri görmezden gelebiliyor ve kanımca çok da kötü yapmıyor.

Umarım, zaman içinde, barış sürecine paralel olarak, bölge koşullarının ve ülke ekonomisinin düzelmesiyle bu işler de normale döner, kimse “kaçağa gitmek” zorunda kalmaz, akaryakıt üzerindeki çok yüksek vergiler düştüğünde de kaçakçılığın anlamı kalmaz.

Ancak, eroin işi için aynı mantığı yürütmek, bir dizi nedenden, mümkün değil.

Bir kere eroin işi karnını doyurmak isteyen bir-iki köylünün işi değil, büyüklükler çok korkunç; eroinin en korkunç zehir olması da işin cabası.

Bendenizin aklı, en azından böyle demek zorundayım, bu işe pek eremiyor.

Türkiye devletinin gücü bir küçük ilçedeki eroin işinin kökünü kazımaya yetmiyor mu?

Bu ilimizde, bu ilçemizde görev yapan, görev yapmış tüm valiler, tüm kaymakamlar, tüm güvenlik güçleri bu ilginç konuya nasıl yaklaşıyorlar?

Bir ilçemizi bu işin dışında tutmak bu kadar zor mu?

Bir ilçede kimler bu işi yapar, elebaşları kimdir, eroin kaçakçılığını, işlenmesini kimler örgütler, bu o kadar ele geçirilmesi zor bir bilgi midir?

Bu ilçemizde, bu ilçemizin İran ile olan sınırında geçmişte görev yapan tüm kamu görevlilerinin ve birinci derecede yakınlarının banka hesapları incelenemez mi, açıklanamayacak para hareketleri gözlenemez mi?

Bu işin, meblağlar çok büyük, isteyen internetten izleyebilir, terörün finansmanında önemli rol oynadığı bilinmiyor mu? 

Bu büyük paralar kimlerle paylaşılıyor?

Bu pis işten pay alanlar bölgenin normalleşmesini, barış sürecini sabote etmezler mi?

Eroin işinin bu kadar normalleştiği, senelerdir engellen(e)-mediği bir ilçesi olan bir ülke bir hukuk devleti olabilir mi?

Eroin işi bitirilmeden bölgede terör biter mi?

Terör, yarattığı ilişkiler ve ortamla, bu pis işi kolaylaştırmıyor mu?

Yüksekova’ya eroin işi için bir özel savcı atanması düşünülebilir mi?

Çocuklarımız, torunlarımız, lütfen on günde bir, bu ilçemizde bir eroin imalathanesinin basıldığını ekranlardan duymasınlar.

Bizim hayatımız böyle geçti.