Haklı olunan bir konuda, haklı kalınarak verilen bir mücadele çizgisi…

*Avusturya'dan Şahin Yılmazoğlu diyor ki mesajında: 'Bazıları, Filistin'de on yıllardır ve son olarak da Gazze'de, çekilen bunca acılar, uğranılan bunca kayıplar ve yüzde 65-70'inden fazlası çocuk ve kadınlardan oluşan, hayatları söndürülen on binlerce sivil Müslümanın katledilmesinin direniş eylemlerinin sadece can veya mal açısından kazanç ve kayıp değerlendirmesi yapanlarla karşılaşıyoruz. Aramızda gereksiz tartışmalara yol açar diye susmayı tercih ediyoruz... Bu gibi durumlar için ne yapabiliriz?'

--Karşı taraf kötü niyetli değilse, çareyi sormak ve düşüncesini açmasına yardımcı olmak yolu denenebilir. Bakkal hesabı yapar gibi kazanç ve kayıplar üzerinde konuşmak, sadece zamanı öldürmeye yarar... Çünkü bir tarafın elinde en gelişmiş ileri teknoloji ürünü bombardıman uçakları ve de materyalist dünyada etkili olan medya organlarıyla tezgâhlanan propaganda savaşı... Karşı tarafta ise, nesiller boyu esaret altında yaşayan Filistin halkının yiğit evlatlarının direniş ruhuyla sergiledikleri hamleleri.

Önce şu hususu belirlemekte fayda var. Gazze'deki direniş, 'denk olmayan silahlarla yapılan, yani, asimetrik bir savaş' şeklidir.

Ama 'Hamas direnişçileri'nin rehine aldıklarına nasıl davrandığına dair açıklamaların İsrail rejimi tarafından yasaklanması bile, Hamas direnişçilerinin savaş ahlakında ne kadar yüksek bir örneklik oluşturduğunu anlatmaya yeter. Nitekim bir hanım, serbest bırakıldıktan sonra Hamas direnişçilerinin kendisini, 'Biz size Kur'an'ın hükümlerine göre davranacağız, korkmayın.' diye rehine aldıklarını ve aynen de dedikleri gibi davrandılar.' diye konuşurken 'Danielle' isimli bir Yahudi anne de, 5 yaşlarındaki kızıyla birlikte rehine tutulduğu 45 gün sonrasında, duygularını, serbest bırakılırken, yazdığı mesajda diyordu ki, o Hamaslı muhafızlarına:

'Kızım Emilia'ya gösterdiğiniz olağanüstü insanlığınız için size bütün kalbimle teşekkür ediyorum. Onun için ebeveyn gibiydiniz, teşekkür ederim. (...) Kızım sizin sayenizde kendisini kraliçe gibi görüyordu. Kızım buradan psikolojik travma ile ayrılmadığı için, size sonsuza kadar minnettarlığımın esiri olacağım.'

Sadece şu iki örnek bile, son derecede bir çarpıcı güzellikte değil midir?

İsrail rejimininse, Filistin halkını 75 yıldır ne korkunç zulüm cenderelerinden geçirdiğini tekrara hacet yok... Bütün acılarına rağmen, Hamas direnişçileri, bize utanılacak bir tablo bırakmadılar. Ve Siyonist İsrail rejimi ve başta Amerika olmak üzere bütün taraftarları ise, insanlığa ve tarihe utanç tablolarından başka bir şey bırakmadılar, bırakamayacaklar da...

*Manisa'dan Rıdvan Dökmeci, '100 yıldır, bize insan hak ve hürriyetlerinden bahsedenler meğer ne yalanlar ve mavallar okuyorlarmış...' diyor.

--Onları suçlamayalım, muhterem kardeşim. Onlar, sadece kendi inanç ve ideolojilerine göre bir insan hak ve hürriyeti anlıyorlar. Bundan dolayı onları suçlamak yerine, onların sözlerine aldanıyorsak, kendimizi suçlayalım.

*İstanbul'dan Eyüp Miroğlu, mesajında, 'Filistin'de 'ikili devlet ' deniliyor, ama var olan bunca devletler ne yapabiliyor ki, yeni bir devlet ne yapacaktır? Siyonist İsrail rejimi, bütünüyle işgal ve gasp rejimi olduğuna göre, çare onu Müslüman coğrafyalarından bütünüyle atmak değil midir?' diyor.

--Ciddi bir sual... Ama asıl gerçeğin anlaşılması için bu merhalelerin de denenmesi gerekiyor belki... Asıl çözümün, Müslüman halkların ekseriyette yaşadığı ülkelerin 'tek bir ittifak ve ittihat' içinde birleşmesinden başka bir çarenin olmadığı gerçeği noktasına gelinir, inşallah...

*Artvin'den Mediha Aksaraylı, 'Gazze için hepimiz hasta olacağız, kederden. Çoğumuz, filan ülke niye müdahale etmiyor?' diye konuşuyoruz, kendi aramızda... Ne diyeceğimizi de bilmiyoruz?' diyor.

--Muhterem kardeşim, her devlet, bir şeyler yapmasını başkasından bekliyor. Ama Yahudi ve Hristiyan halkları, birbirlerine asırlarca düşman oldukları halde, devletleri birlik oluverdiler. Biz ise, Müslüman halklar kalben birlik sağlıyoruz, ama devletler olarak, nihai sözü söyleyecek bir üst karar merciinden mahrumuz, hele de son 100 yıldır. Zafiyetimizin asıl merkezinin bu noktada olduğunu şu son çaresizliklerimizle olsun öğreniriz, inşallah...