Hala böyle erkekler var mý?

Aþk Aðlatýr  filminin yönetmeni Mehmet Taþdiken, senaryoda hayata bakýþýndan her zaman etkilendiði Dostoyevski’nin Ezilenler romanýndan esinlendiðini söylüyor.

Sinema sezonu açýldý Türk filmleri vizyona girmeye baþladý. Atalay Taþdiken’in kardeþi Mehmet Taþdiken’in uzun süredir üzerinde çalýþtýðý Aþk Aðlatýr da vizyona girdi. Filmin yönetmeni Mehmet Taþdiken, oyuncularý Ceyda Ateþ ve Melih Selçuk ile konuþtuk.

-Bu senaryoyu tercih etmenizin sebebi neydi?

Mehmet Taþdiken: Lise yýllarýmdan beri beni etkilemiþ bir romandýr. Bir insan nasýl bu kadar sabýrlý, vicdanlý, egosunu tetikleyen bütün aykýrýlýklara raðmen kendisine nasýl bu kadar hakim? Bu beni çok etkiledi ama sonradan Dostoyevski’nin diðer romanlarýný okuduðumuz zaman gördük ki Dostoyevski esasen kendisi öyle bir adam, hayata, insanlara öyle bakýyor. Bütün olumsuzluklara raðmen içindeki o insana karþý olan sevgisini, hayata dair umutlarýný hiç yitirmiyor. Bütün romanlarýnda var olan bir þey bu. Demek ki Dostoyevski benim hayatýmýn bir ölçeklendirmesinde çok önemli bir yer iþgal ediyor.

-Siz bu projeye neden dahil oldunuz?

Melih Selçuk: En çok dikkatimi çeken þey oynadýðým karakter Atýf’ýn o tuhaflýðýydý. Günümüz insanlarýna, günümüz erkeklerine benzemiyor, gereðinden fazla affedici, gereðinden fazla alttan alýcý... Oturup sürekli düþünüyorum “Böyle bir adam var mý artýk? Ben olsam böyle bir þey yapar mýyým?

Ceyda Ateþ: Ben ilk okuduðumda çok etkilendim senaryodan, içinde olmak istedim. Ýnsanýn ruhunu, insanlýðýný irdelemesinin yaný sýra merhameti, baðýþlamayý öðreten bir hikaye. Ýnsanlarý çok iyi anlatacak, gerçek hayatý, aþký. Beni Lale karakteri çok etkiledi, daha doðrusu insanlýk öyküsünü, merhameti, baðýþlamayý, yýkýlýþlarý, vazgeçebilmenin ne demek olduðunu anlatan bir film olduðu için tercih ettim.

-Peki sizin karakterinizin günümüzde geçerliliði var mý? Hala Lale gibi kadýnlar var mý?

C.A: Aslýnda Lale gibi iki erkek arasýnda kalan kadýnlar günümüzde de var ama Atýf gibi olanlar yok. Dediðim gibi o da, iki erkeðin arasýnda kalmak ve seçtiði adama güvenip tekrar hayal kýrýklýðý yaþamak da çok zor. Bunu zaten günümüzde de sýk sýk yaþýyoruz. 

-Klasik romantizm yaþamý ve yazýmýyla günümüz romantizmi arasýnda çok büyük bir fark var. Belki de bütün edebi türler arasýnda toplumsal deðerlerin en büyük deðiþim geçirdiði alan romantizm diyebiliriz, Dostoyevski bile olsa. Uyarlamada deðer kaybetmedi o dönüþüm?

M.T: Kaybetmedi. Roman çok derin, hatta psikolojik roman da sayýlabilir. Sinemaya çok elveriþli deðil. Fakat burada temel olan bütün iliþkiler dürüst, en önemli þey bu. Kadýn baþka birisini, çok mert ve açýk bir þekilde söylüyor. Onun kýrýlacaðýný bildiði halde. Keza karþýsýndaki erkek de öyle, hayata böyle bakan, hayatý dürüst yaþayan insanlar bunlar. Ama aralarýnda tabii duygusal kýrýlmalar, birbirlerine karþý kýrýcý tavýrlar var, diðer iliþkilerde de var bu. Bütününde baktýðýmýz zaman tabii ki hayatýn yüzde yüz gerçeklerini ifade etmiyor bu.

-Filminiz için melodram diyebilir miyiz?

M.T: Melodram diyebiliriz. Bundan ben yüksünmem. Melodram bir zamanlar özellikle Yeþilçam iþlerine atfedilmiþ bir küçültme tanýmlamasýydý. Evet rahatlýkla diyebiliriz.

-Melodram Türk Sinemasý’nýn çok önemli bir yapýsý ve söz konusu melodram olduðunda sonuçta Yeþilçam’a ve jönlere dayanýyor. Fakat sizin filminizde biraz daha farklý bir oyunculuk anlayýþý gerekiyor. Bunu nasýl dengelediniz?

M.S: Güzel bir soru. Jön oyunculuðu diye bir kalýp var. Mesela daha düz, az mimikli, dik duran, az hareket eden bir oyunculuk isteniyor. Öyle olunca jön olunuyormuþ gibi hissediliyor. Bunda onu yapmamaya çalýþtým özellikle. Dediðiniz gibi biraz daha karakter oyunculuðu katmak zorundaydým, yoksa dümdüz buz gibi bir adam olurdum.