Halep orada ve fakat arşın nerede?

Malum, bizde kullanılan bir ölçü birimiydi arşın. Eski Farsçada "dirsek" anlamına gelir. Batının "metre"siyle ölçmeden önce, değer birimlerimizi arşınlıyorduk. "Endaze"yi kaçıranlara da arşını hatırlatıyorduk, diğer bir ifadeyle dirsek gösteriyorduk. Ölçülü olsun diye. Buna rağmen arşın, ölçü, endaze, mizan nedir bilmeyenlerin de alnını "karış"lıyorduk. Şimdilerde santim hesabıyla ölçülüp biçiliyoruz, lime lime ediliyoruz. Bu yüzden Suriye'deki gelişmeler, özellikle HTŞ'nin (Heyetu't Tahrir eş-Şam) Halep'i ele geçirmesi gündeme gelince, tamam da, "arşın" yerinde duruyor mu ki, dedim.

Çünkü mevzu Halep olunca, "Şen olasın Halep şehri" diye ah çekip geçmişimizi, kendi ölçü birimlerimizi, ölçülü olduğumuz günlerimizi hatırlıyoruz. Halep deyince arşının aklımıza gelmesi de bu yüzdendir. Halep gidince, arşın da elimizden gitmişti çünkü. Bu bakımdan "metre", batının, "arşın" da bizim değer ölçümüzü temsil eder. Elde "metre" Halep'e sefere çıkanın götüreceği değer, Kardinal şapkası kadar yabancıdır bize, Haleplilere. Bir çıban kadar acı vericidir. Halep ruhunu şen etmez, muazzep eder.

Çıban dedim, aklıma geldi. Bizim oralarda "Kula Helebê" diye bir çıban var. Şark çıbanı da diyorlar. Halep çıbanı demektir zaten. Halep'ten kopuş bir yara, değerlerimizden, ruh kökümüzden kopmuş kadar oturmuş yüreğimize demek ki. Yine bizim oralarda iki yere Antep adı verilir; biri Ağrı'nın Tutak ilçesi, biri de bugünkü Gaziantep. Bu ikisini ayırmak için de "Entaba Qerekilîsê" (Ağrı'nın Antebi) ve "Entaba Helebê" (Halebin Antebi) derler. Yani Halep bizim değil, biz Halep'indik, kendi değerlerimizin endazesini kendi ölçülerimizle belirlediğimiz zamanlarda. Ama bugün, "arşın" (yani bize ait değerler) yerinde durmuyor. Uzun bir zamandır değersizlikten kavruluyoruz çünkü.

Sovyetler dağılıp Orta Asya cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandığı günlerde, zamanın Başbakanı Süleyman Demirel, bizde, bize ait değerler erozyonu yaşandığı için "Orta Asya'ya batı değerlerini taşıyacağız" demişti. Elhak doğru söylüyordu, endazesi, endamı metreye göre belirlenen Türkiye'nin götüreceği şey kendine ait orijinal değerler değildi herhalde. Fakat batı değerlerini götürmek de havada kalan bir iddiaydı. Çünkü Batı değerlerinin en uç sisteminin, yani komünizmin egemenliği altında yüz seneye yakın yaşamış toplulukların, kopyasını, taklidini bırakın, orijinal batı değerlerine dahi ihtiyacı yoktu. Nitekim dönüp yüzüne bakmadılar. Sonra din, diyanet, ilahiyat gibi isimleri bize ait kurumlar aracılığıyla mahcup ve ezik bir edayla sokulabildik oralara. Bir garabetti tabi. Deniz Baykal'ın içeride başörtüsüne geçit vermezken, Bosna'da başörtüsü dağıtması gibi bir garabet.

Suriye ve Halep seferi bağlamında değişen bir durumun olmadığını söyleyebilirim. Kendi içimizde hala batı değerlerini yaşıyoruz, yaşatıyoruz. Batılı değerler doğrultusunda eğitiliyoruz, eğilip bükülüyoruz. Kala kala elimizde içi boş birkaç isim, bolca retorik.

Bulgaristan Türklerinin gördükleri ırkçı baskılar yüzünden Türkiye'ye göç etmek zorunda kaldıkları günlerde Erzurumlu bir arkadaşım onlardan biriyle sohbet ederken, adam, komünizme rağmen nasıl İslam'a bağlı olduklarını, İslamî değerlerden kopmadıklarını göstermek için, yanındaki küçük kızına "kızım söylesene "mavi maviyi" demiş. Seksenli yıllardı, buralarda yükselen değerler "mavi mavi"ydi ve ancak onu ihraç edebilmiştik. Bugün Halep'e giderken "mavi mavi masmavi" ötesinde ne götürebiliriz, ona bakmak gerekir. Elimizde "arşın" mı var, bizi zaten santim santim un ufak eden "metre" mi?

Bunları, Suriye'de rejime karşı harekete geçen, başta Halep olmak üzere şehirleri birer alan, Şam'ın kapılarına dayanması an meselesi olan HTŞ'nin arkasındaki gücün (bazı iddialara göre) Türkiye olması ihtimaline karşı söylüyorum. Çünkü bu hareketin arkasında, bize ait tevhid, özgürlük ve adalet gibi değerlerle durmamız, ülkemizin, bölgemizin ve elbette dünyanın en büyük beklentisidir. Değilse, öteden beri ABD, İngiltere ve İsrail'in uygulayageldikleri bir taktikle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Yani bir tür "Afganlaşma" ile karşı karşıyayız.

Onu da salı günkü yazımızda ele alalım inşallah.