‘Hâlik’a isyanda mahluka itaat yoktur’

Tayyip beyin İstanbul Büyükşehire başkan seçildiği 1994 seçimlerindeydi. Gülen’e bağlı bir arkadaşla uzun uzun müzakere etmiştik. İslami ilimlere de az çok vukufiyeti bulunan o arkadaş sonunda demişti ki, ‘Sen haklısın aslında oyumuzu RP’ye vermemiz lazım ama hocaefendi ANAP’a vereceksiniz dediği için biz oyumuzu ANAP’a vereceğiz.’

Sözün bittiği yerdi. Söylenecek söz kalmamıştı. Doğru bildiğini değil gelen emri yerine getiriyordu.

Tartışmanın faydası yoktu.

***

Hukuksuz tahliye olayını duyunca bunları hatırladım.

Önderine körü körüne bağlı olanlar nezdinde bilgi ve mantığın hiçbir önemi yoktur. Kendi doğrusu yoktur. İnancının doğruları da yoktur. Tek doğru önder bildiği kişinin sözüdür talimatıdır.

O talimatı yerine getirmek onun için en büyük erdemdir. O talimatta ısrar onun kahramanlığıdır. Çünkü cemaati onu bu tavrından dolayı tebrik edecek, alkışlayacak ve kahraman ilan edecektir.

Aşıklar aşkları için dünyayı ateşe vermekten çekinmezler o yüzden aşkın gözü kördür derler. Körü körüne bağlılık aşktan öte bir bağımlılıktır. Aşık en azından kalbinin sesini dinler. Ama körü körüne bağlılar kalplerinin sesine de kulak vermezler, önderlerinin sesi her şeyin üstündedir.

***

Bu körü körüne bağlılığı da anlarım ama Müslüman’ın hele de okumuş yüksek tahsil yapmış İslam’ın öğretilerini genel olarak bilen birinin bu bağlılığını anlamam.

İman hakikatlerini ve İslam öğretilerini beyinlere çivi gibi çakan Risale-i Nur gibi bir hazineye mensubiyet iddia eden bir cemaatin yanlıştaki ısrarını  İslam ile izah etmek iman ile açıklamak da mümkün değil.

Evet İslam’da bağlılık, sadakat, biat ve itaat vardır ama bunların hiçbiri aklı ve mantığı ötelemez aksine genel öğretiler ışığında sorgular.

***

Efendimiz, “Ashabım gökteki yıldızlar gibidir hangisine tabi olursanız doğruyu bulursunuz.” buyurmuştur. İşte o sahabiler Hz. Peygamber bile bir teklifte bulununca, “Bu vahiy midir yoksa senin içtihadın mıdır?” diye sorgulayan bir nesildir.  Örnek almamız gereken bir altın nesildir.

Hz. Ömer gibi adalet timsali bir emirülmüminin üstündeki elbisenin hesabını soran, haktan saparsa kılıçlarıyla düzelteceğini söyleyen bir nesil.

Çünkü kitabımız akletmeyi anlamayı emreder körü körüne itaati emretmez.

Onun içindir ki “Hâlik’a isyanda mahluka itaat yoktur.”

Yani öğretilerimize uymayan konularda yaratılmışlara itaat söz konusu değildir.

Elbette ki önder de insandır ve biz ehl-i sünnete göre peygamber dışında kimse masum değildir, hata yapabilir. Öndere tabi olanın hatayı görünce elbette ki saygısızlık yapması  doğru değildir. Ama hatayı emir bilip icra etmesi de doğru değildir.

***

“Din nasihattır.” hadisi meşhurdur. Nasihat hem samimiyet hem de ikaz anlamındadır. O hadisin son bölümünde “Müminlerin önderlerine nasihat.” emredilmektedir, maksat da eğer önder hata yaparsa ona samimi olarak bağlı kalıp hatasını münasip bir şekilde ikaz etmektir.

Maalesef günümüzde birçok cemaat bu hadisi değil de tasavvufta manevi terbiye için şeyhe teslimiyeti anlatan, “Gassal elinde meyyit” kuralına sığınılır. Oysa bu kural da meşruiyet ile sınırlıdır.

İslam’ın öğretilerini bilen biri asla önderinin talimatlarına körü körüne itaat etmez aksine sorgular. Hele de bu talimatlar ehl-i küfrü sevindiriyorsa!

***

Yanlış anlaşılmasın ben kimsenin bir cemaate veya tarikata yahut herhangi bir fikir kulübüne mensup olmasına karşı değilim. Aksine cemaatleri, tarikatları ve sivil toplum örgütlerini bir zenginlik olarak görürüm. Herkesin kendi tabiatına uygun bir grubun içinde olması onun özel hayatıdır, meşru sınırı aşmadıkça müdahale edilmesi de asla doğru değildir.

Ben böyle düşünüyorum.

Ama kişi görev yaptığı kurumda bağlı olduğu kanun ve kuralları ve bağlı olduğu amirleri değil de özel hayatındaki kural ve ağabeylerine göre hareket ederse meşru sınırı aşmış olur, kamu düzenini bozmuş olur.

O kişiyi dünyanın hiçbir ülkesinde kamuda barındırmazlar.