Halka dokunmak

"Başkanlık sisteminin halka dokunan bir yanı var mı?” Türkmenistan dönüşü gazeteciler Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bunu soruyorlar.

Bu soru, başkanlığın halk tarafından neden tercih edilmesi gerektiğini irdeleyen bir muhteva taşıyor. Belki biraz da “Halk başkanlığın kendisine ne tür bir faydası olacağını bilmiyor” gibi bir yargı.

Cumhurbaşkanı soruyu önce, “kararların daha hızlı alınması ve ülke ekonomisine artı değer katması” olarak cevaplandırıyor. “Bunun bütün ülkeye, çalışanlara doğrudan bir yansıması olacaktır” diyor. Ardından da bu konuda en çok gündemde olan konuya işaret ederek “Çift başlılığı ortadan kaldırmak çok önemli” ilavesinde bulunuyor. Ancak Başbakanla arasında böyle bir sorun olmadığını da kaydediyor. “Sorun yaşanırsa ülke kaybeder, bu yüzden bu ikilemi ortadan kaldırmalıyız” diyor.

Erdoğan ayrıca sorunun kendisi ile bağlantılı olarak değerlendirilmemesi gerektiğinin de altını çiziyor.

Aslında buraya kadar kaydettiğimiz notlar, başkanlık gündeminin halka yansımasında henüz problem olarak varlığını sürdüren üç temayı ortaya koyuyor.

1- Başkanlık halka ne sağlayacak?

2- Çift başlılık neden başkanlıkla çözülsün?

3- Olayın Erdoğan’dan bağımsız düşünülmesi.

İlk soruya Cumhurbaşkanının verdiği “kararların daha hızlı alınması” ve “ülke ekonomisine artı değer katması”  argümanı hiç şüphesiz daha geniş ve somut izahları gerektiriyor.

İkinci maddedeki “çift başlılık” sorunu bir gerçeği ifade ediyor. Erdoğan-Davutoğlu ilişkisinde olmasa bile bu ihtimalin bir yumuşak karın olarak görülme ve Erdoğan-Davutoğlu ahenginin oradan yumruklanma riski her zaman var. Burada soru, “çift başlılık ancak başkanlıkla ortadan kalkabilir” tezinin halka kabul ettirilip ettirilemeyeceği” noktasında odaklaşıyor. Ak Parti bunda net mi, yoksa bir süre önce Nurettin Canikli’nin dediği gibi “Pür parlamenter sistem” gibi bir alternatif üzerinde de düşünülmekte mi?

Üçüncü konu, yani olayı Erdoğan’dan bağımsız düşünme hadisesi, ne yazık ki kolay aşılacak bir algı değil. Seçilmiş Cumhurbaşkanlığı, Erdoğan’ın bu sorumluluğun - emanetin içini doldurma gayreti, Ak Parti ile sıkı aidiyet ilişkisi vs... Erdoğan’sız bir başkanlık tartışmasını imkansız hale getiriyor.

Buradan gelinecek sonuç kanaatimce şu: Ak Parti bu konuya ilişkin efradını cami ağyarını mani bir çalışma ortaya koymadığı sürece, sadece Burhan Kuzu’nun hamleleri ile konu gerçek boyutlarıyla hem halka mal olmayacak, hem de muhalefet üzerinde bir toplumsal baskı gerçekleşmeyecek.  

Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değerlendirmelerinde anayasa değişikliği ihtiyacı ile başkanlık tartışması arasındaki ilişkiye dair bir formül önerisi de bulunuyor.

Cumhurbaşkanı öncelikle, anayasa değişikliği konusunda ötedenberi partilerin ortak eğilimi bulunduğuna işaret ediyor ve eğer başkanlığa yönelik rezervleri varsa, bunun halka ayrı ayrı sunulması teklifinde bulunuyor. “Çifte referandum” gibi bir yöntemle. Cumhurbaşkanı halka sunulduğunda halkın başkanlığı “kahir ekseriyet”le onaylayacağını düşünüyor.  

Aslında ilginç bir çıkış bu.

Anayasa değişikliği için partilerin uzlaşması kaçınılmaz. Çünkü tek parti oyu yetmiyor. Sanırım burada soru, “halka nasıl bir çifte metin sunulacak?” sorusudur. Çünkü başkanlık sistemine göre bir anayasa ile pür parlamenter sisteme göre anayasa, birçok maddesi ile farklılık arzedecektir. Böyle iki anayasa yazıp halka sunmak mı?

Aslında her iki anayasa metni demokratik standartlara göre yazılabilir. Bunun dünyada pek çok örneği var. Ondan sonra da halk oyuna “Hangisi?” diye sunulabilir.

Ak Parti bünyesinde böyle bir çalışma grubu oluşturulup böyle ikili bir metin muhalefetin incelemesine sunulacak nitelikte hazırlanabilir.

Cumhurbaşkanlığı ve Ak Parti camiasında bu alanda ciddi bir zihinsel faaliyetin sürdüğünü görüyoruz ki, bu iyi bir durum. Daha açıkçası takdire şayan bir üzüm yeme çabası.