12 Eylül askeri darbesinden sonra kurulan Yükseköðretim Kurulu (YÖK), þimdiye deðin sürekli eleþtirildi. Ancak halk ve üniversiteler arasýndaki iliþkiler açýsýndan bakýldýðýnda, YÖK öncesi döneminde de YÖK sonrasýndaki dönem kadar sorunlu olduðu görülmektedir. Bunun kökeninde, vesayetçi, sistem vardýr.
Vesayetçi sistem
Hatýrlatalým. 1946 yýlýnda ilk serbest seçimler yapýldý. Ardýndan 1950 yýlýndan 1960’a kadar Demokrat Parti’nin iktidarda kaldý. 1960’da ise darbe oldu. Darbeciler, halkýn seçtiði Baþbakan olan Adnan Menderes’i astýlar. Ardýndan da halkýn seçimlerini sürekli denetim altýna alacak ve halkýn taleplerini bastýracak bürokratik bir vesayetçi sistem kurdular.
Bu vesayetçi sistem, çok akýllýca iþletildi. Örneðin, yeni kurulan Anayasa Mahkemesine atanan üyeler darbeciler tarafýndan belirlendi. Yargýtay ve Danýþtay’da tasfiyeler yapýldý. Ardýndan da vesayetçi sistemin rahatça iþleyebilmesi için de söz konusu bürokratik kurumlara “özerklik” tanýndý.
Türkiye üniversiteleri de bu vesayetçi zihniyet tarafýndan kurgulanmýþtýr. Týpký yargýdaki gibi, üniversitelerde tasfiyeler gerçekleþmiþ ve ardýndan üniversiteye özerklik verilmiþtir. 1960 Anayasasý tarafýndan üniversitelere tanýnan “özerklik,” üniversitelerin topluma karþý sorumsuzluðunu derinleþtirmiþtir. Üniversiteler, özerkliði, akademik özgürlüðü koruma altýna almak için deðil, halk tarafýndan seçilen hükümetlere karþý gelmek için kullanmýþtýr.
Ne var ki, 1960’da darbeciler tarafýndan kurgulanan üniversite sistemi, 1970’li yýllarda bir kriz içine girmiþtir. Üniversiteler, toplumsal taleplere raðmen, kapasitelerini (kontenjan) artýrmak istememiþlerdir. Üniversite özerkliði, sistemin koordinasyonuna izin vermemiþtir. Daha kötüsü, rektörün öðretim üyeleri tarafýndan belirlenmesi olarak algýlanan özerklik dolayýsýyla öðretim üyeleri rektör seçimlerinde kalýcý bir þekilde bölünmeler yaþamýþtýr. Öðrenci olaylarý da üniversiteleri fiilen iþlemez hale getirmiþtir.
Vesayetçi sistem, güncelleniyor
1980 askeri darbesiyle birlikte vesayetçi sistem yeniden kuruldu. Bu yeni denkleme göre, tercihen asker kökenli veya askerin sözünden çýkmayacak bir Cumhurbaþkaný, sistemin kilit unsuruydu. Halka karþý sorumluluðu olmayan Cumhurbaþkaný, halkýn tercihlerini denetleyecek ve gerektiðinde engelleyecekti.
Darbe sonrasý kurulan “özerk” YÖK ve “özerk” üniversitelerin bütün rektörleri, böyle bir Cumhurbaþkaný tarafýndan belirlenecekti. Yani, bütün yükseköðretim sisteminin patronu asker veya askerlerin sözünden çýkmayacak bir Cumhurbaþkaný olacaktý. Bu dönemde çok sayýda asker/polis ve askerlerin sözünden çýkmayan sivil, YÖK üyesi ve üniversite rektörü oldu. Bu kiþilere verilen temel görev, üniversiteleri kontrol altýna almaktý.
Üniversitelerdeki baþörtüsü yasaðý ve üniversite giriþteki katsayý gibi uygulamalar, bir grup zavallý akademisyenin kararý deðil, halka karþý sorumsuz bir Cumhurbaþkanýndan güç alan YÖK’ün ve üniversitelerin icraatlarýdýr. Yani, YÖK, vesayetçi Cumhurbaþkanlarýnýn paravanlýðýný yapmýþtýr.
Turgut Özal ve Abdullah Gül gibi halkýn taleplerine saygýlý davranan Cumhurbaþkanlarý dönemlerinde YÖK’ün de daha temkinli davrandýðý görülmüþ ve YÖK’e iliþkin önemli bir normalleþme olmuþtur.
Vesayet bitiyor
Halk tarafýndan Cumhurbaþkaný seçilmesi, 1960’da kurulan ve 1980’de güncellenen vesayet sisteminin sonuna geldiði anlamýna geliyor. Bundan dolayý, artýk YÖK’ün ve üniversitelerin halkýn taleplerine sýrt çevirmesi mümkün deðildir.
Son yýllarda yükseköðretimde yaþanan normalleþme, yeni Cumhurbaþkanýnýn halk tarafýndan seçilmesiyle yeni bir kurumsallaþma safhasýna girecektir.
Bundan sonra mevzuatta hiçbir deðiþiklik olmasa bile, yeni bir yükseköðretim sistemi fiilen kurulacaktýr. Kaldý ki yeni Cumhurbaþkaný ve yeni Baþbakan ile birlikte yasal bir deðiþikliðin önünde engel yoktur.
Her hâlükârda, üniversiteler ve toplum arasýndaki sözleþme yeniden yapýlacaktýr. Özerklik ve toplumsal sorumluluklar yeniden tanýmlanacaktýr.