Türkiye, geçmiþte uzunca bir süre ‘krizler ülkesi’ olarak anýldý. Çok parçalý koalisyon hükümetleri býrakýn birikmiþ sorunlarý çözmeyi, birçok durumda kendileri sorun ürettiler, sorunun kaynaðý haline geldiler. Çoðunluk saðlayamayan azýnlýk hükümetleri, ortaklar arasýnda uyum saðlayamayan koalisyon hükümetleri, muktedir olamayan tek parti hükümetleri, askeri müdahalelerle þamar oðlanýna dönen siyasi partiler vs... Askeri müdahalelerle þekillenen siyasi sistemde zayýf halka olarak konumlandýrýlan siyasetçi, türlü vesayet mekanizmalarýyla kontrol altýna alýnmýþtý. Cumhurbaþkaný, siyasi iktidarý yukarýdan frenlemek ve dengelemek için sistemin odaðýna yerleþtirilmiþti. Halkýn seçtikleri ile devlet elitleri arasýnda ciddi bir inisiyatif mücadelesi yaþanýyor, halkýn iradesi törpülenmekten kurtulamýyordu. Siyasi sistem içindeki “denge, fren, sýnýrlama” mekanizmasý, halkýn iradesiyle þekillenmiyor, aksine halkýn iradesine karþý bir yapý olarak konumlanýyordu.
AK Parti’nin ulaþtýðý siyasi temsil gücü, kiþileri deðiþtirerek olumsuzluðu gidermeye yaradý, yapýsal reformlarla ülkenin týkanan damarlarýný aþmaya çalýþtý. Cumhurbaþkaný, Meclis Baþkaný ve Baþbakan’ýn ayný partiden gelmesi, sistemin genlerinde olan vesayetçi ve engelleyici refleksi önemli ölçüde zayýflattý.
Malum olduðu üzere ülkelerdeki krizler siyasi sistemin deðiþimine sebep olabildiði gibi, sistemlerin krizleri de ülkelerin geliþimini olumsuz etkileyebiliyor. Türkiye’de uzun süredir Baþkanlýk sisteminin tartýþýlmasý mevcut durumdan duyulan rahatsýzlýðý veya bir ihtiyacý ortaya koyuyordu. Krizlerden kurtulmanýn ve istikrarý saðlamanýn bir yolu olarak bu konu dönüp dolaþýp gündeme geliyordu. Askeri müdahaleler, siyasi sistemin geliþimine ket vurduðu gibi, siyasi krizler de istikrarsýzlýða kapý açýyor, ülkeyi darbelere elveriþli hale getiriyordu. Bürokratik oligarþi siyaset kurumunun zayýflýðýný, siyasi iktidarýn bölünmüþlüðünü kullanarak vesayetini sürdürüyordu.
Bugün gelinen noktada güçlü bir tek parti iktidarýnýn giderek daha muktedir hale geldiði ve ülkenin önemli sorunlarýný hal yoluna koymaya baþladýðý söylenebilir. Ancak önümüzde duran kronik sorunlar güçlü tek parti iktidarý kadar anayasayý ve siyasi sistemi tartýþmayý da gerekli kýlýyor.
“AK Parti yüzde 50 oy aldý, ama kronik sorunlarý çözemedi” diye yakýnanlarýn öncelikle anayasal mevzuatý ve sistemin yapýsal dönüþümünü savunmalarý gerekiyor. Geliþen demokrasinin imkan ve kabiliyetleri sorun çözme konusunda önemli bir aþama ortaya koydu. Ama etkin yönetim mekanizmalarý ve elveriþli mevzuat düzenlemeleri bu kabiliyeti daha da artýrabilir.
Bir siyaset bilimci olarak benim þahsi kanaatim, 21 Ekim 2007 referandumunda toplum, ‘Cumhurbaþkanýný halk seçmeli’ dediði andan itibaren Parlamento Hükümeti modeli farklý bir evreye gelmiþtir. Bugünkü sistemde yürütmenin baþý Cumhurbaþkaný’dýr. Halkýn seçtiði bir Cumhurbaþkanýnýn zayýf ve düþük profil kalmasý, sembolik görev üstlenmesi çok zordur, hatta zorlamadýr. Yetkili ve süreçlere daha fazla müdahil bir Cumhurbaþkanýnýn iþlemlerinden dolayý ‘sorumsuz’ olmasý ise ayrý bir tartýþma üretir.
***
Bugüne kadar farklý partilerden gelen Cumhurbaþkaný ve Baþbakan arasýnda görülen ‘Çift baþlýlýk’ sorunu yeni durumda daha da derinleþme istidadýna sahiptir. Gül-Erdoðan ikilisi ideal bir uyum yakaladýðý için bugün herhangi bir sorun yaþanmamaktadýr, ama gelecekte farklý aktörler arasýnda bu uyumun yakalanamamasý durumunda ciddi olumsuzluklar ortaya çýkabilir.
Baþkanlýk veya yarý baþkanlýk sistemlerinin doðurabileceði olumsuzluklarý vurgulayanlarýn, hali hazýr durumda yaþanabilecekleri de nazara almalarý gerekir.
Baþbakanýmýzýn dediði gibi bu konunun tartýþýlmasýndan çekinmemek gerekiyor. Bu bir sistem kavgasý deðil, sistem tartýþmasýdýr. Kiþilere endeksli düþünmek ne kadar doðru deðilse, kiþilerle yakalanan baþarýyý kalýcý görmek de o kadar yanlýþtýr.
Bu tür ciddi meselelerde kiþiye baðlý, konjonktürel, taktiksel öneriler getirmek veya meseleyi siyasi polemiklere kurban etmek yerine ülkenin ihtiyaç duyduðu en saðlýklý modelin arayýþýna girmek doðru olandýr. “Baþbakan kendisi için Baþkanlýk sistemi istiyor” diyenler fena halde yanýlýrlar. Soruyu tersinden soralým: Bugün Tayyip Erdoðan olduðu için mevcut siyasi sistem iyi iþliyor, istikrarlý bir iktidar var, peki yarýn bu sistem ülkenin sorunlarýný çözebilecek veya yarýnki aktörler bugünkü uyumu saðlayabilecek mi?
Yeni anayasa sürecinde bu konularýn konuþulmamasý büyük eksiklik olur. Türkiye baþkanlýk/yarý baþkanlýk sistemine geçer veya geçmez, ama yeni anayasa bu çerçevede önemli dönüþümleri içermek zorundadýr. Mesela adem-i merkeziyetçilik kronik sorunlarý çözümü için önemli bir konudur. Bunun tek yolu federasyon falan da deðildir. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, bugün ulusal düzeyde yaþadýðýmýz birçok sorunun aþýlmasý için elveriþli bir zemin sunabilir.
Türkiye, güçlü bir tek parti iktidarýyla önemli bir sýçrama yapmýþtýr. Bugün þikayet edilen kronik sorunlarýn aþýlmasý için hem yeni anayasa önemli bir fýrsattýr, hem de daha etkin yönetim sistemlerinin tartýþýlmasý kaçýnýlmazdýr.