Halkýn sinema beðenisi

Gazetemizde geçen Cumartesi Gülcan Tezcan’ýn “Bu millet cahil mi?” baþlýðýyla kaleme aldýðý yazý, halk ve sanat iliþkisine deðiniyor, bir tür sanat bakýþýnýn halkýn sanat anlayýþýnýn gereken seviyede olmadýðýný düþündüðünü vurguluyordu. Ýnsanlarýn sanat algýsýnýn düþük olduðu, adeta cehalet içinde bulunduðu düþüncesi kimilerince öne sürülüyordu. Bu argüman bir yere kadar doðru unsurlar içeriyor olabilir ancak mevzuda biraz teferruata inildiðinde, insan tekinin kültürel formasyonuna bakýldýðýnda kültür ve sanat üreticilerinin bu durumdan vareste olmadýklarý da vakidir. Ayrýca gelinen bu noktada günümüzde geniþ halk kitlelerini sorumlu tutmak da bir o kadar haklý görülmemektedir.

Bana göre kadim olan bu tartýþmanýn kökenlerine baktýðýmýzda, insanýn kültürel formasyonu, dünyayý tanýmaya baþlamasýndan itibaren baþlayan bir süreçtir ve çocukluðundan itibaren süregelen evrelerin tamamýný kapsar. Bu yaþlardan baþlayarak almaya baþladýðý kültürel verimler onun beðeni düzeyini belirleyecek ve sanatsal duyarlýk kalibresinin tayininde etkin bir rol oynayacaktýr. Konuyu sinemaya taþýyacak olursak, deðiþik saiklerle yapýlan sinema çalýþmalarý seyirci kitlesinin yöneliminin belirlenmesinde birincil bir iþlev görecek, seyirci-sinema iliþkisinde fikri ve ticari anlamda doðrudan bir baðlantý kurulmasýna yol açacaktýr. Sinema özelinde seyirci konumundaki insan tipi, tabula rasa olarak algýlanabilecek zihniyet ve duygu dünyasýný donatacak filmlerin mahiyeti ölçüsünde ve çapýnda bir oluþuma ve birikime sahip olacak, beklentileri de ona göre þekillenecektir.

Ýnsan ruhu, insanýn fiziki gereksinimleri gibi beslenme ihtiyacý içindedir ve aldýðý besinin kalibresi çerçevesinde bir forma girecektir. Dolayýsýyla dýþ dünyadan nasýl karþýlýk bulursa, o þekilde bir alýþkanlýklar silsilesi içine girecek ve genelde bu alýþkanlýklarýnýn dýþýna çýkmakta zorlanacaktýr. Baþtan itibaren seyirciye sunulan görece basit bir söyleme sahip, popülist bir yaklaþýmla ortalama bir düzeyde yapýlmýþ, öncelikle ticari baþarýyý önemseyen filmler seyirci için ana seyir çerçeve ve eksenini oluþturacak, beðenileri de zaman içinde o kademede içi doldurulacak ve kemikleþmeye baþlayacaktýr. Diðer bir deyiþle, ne þekilde bir algý yönetimi sözkonusuysa o yönde bir neden-sonuç iliþkisi de her iki tarafý beklemektedir.

Bu noktada, yalnýz baþýna insanlarýn kültürel seviyesini ve sanatsal yetersizliklerini itham etmek onlara biraz haksýzlýk anlamýna gelmektedir; aslýnda icra edilecek kültürel politikalarla, bir estetik ve ahlaki duyarlýlýk seferberliðiyle kültür-sanat üreticilerinin belli deðerlere duyarlý olmalarýna dönük yapýlacak davetlerle, “zararýn neresinden dönülürse kardýr” anlayýþýyla seyirci beðenilerinin ve donanýmlarýnýn daha üst bir estetik duyarlýlýkla içinin dolmasý temin edilebilir ve iktisadi kuralla “iyi paranýn kötü parayý kovmasý” vuku bulabilir. Niteliði düþük filmlerin seyirciyi hangi beðeni ve onay düzeyinde býraktýðýnýn 1950’li yýllarýn sonunda farkýna varýlmasýný düþünecek olursak, o zamandan bu yana öylesi yapýcý ve yükseltici bir tavýrla büyük kütle olarak film üretilmesi sözkonusu olmasý durumunda sonraki evrelerde ve bugün seyirci beðenisi çok daha farklý olacak ve bünye banaliteyi kabul etmeyip dýþlayacaktý. Ancak küçük menfaatlerden, ideolojik unsurlara deðiþik faktörlerin rol oynamasýyla seyircilerin estetik algýsý belli bir alanda kalarak onun ötesindeki yaklaþýmlara prim verilememiþtir. Bugün itibariyle bir estetik ve etik silkiniþle, yýkýcý ve düþük parametrelerle oluþturulmuþ yapýmlara yer vermeyecek manifestatif bir tavra ihtiyaç vardýr ve seyirci, okuyucu ve dinleyici kaybetmek pahasýna bundan sonrasý için kalitenin hükümferma olacaðý bir dil peþinde olma uðraþýsý göze alýnmalýdýr. Bunun hilafýna tavýr içinde olanlarsa çeþitli yaklaþýmlarla tartýþma içine çekilmelidir.