Sanýrým artýk herkes öðrendi; tek parti döneminde milletvekili olmak için aday gösterilmek yeterliydi. Çünkü, tek bir oy bile alsanýz, parlamento kapýsý size açýlýyordu. Recep Peker’e yazýlmýþ bir mektupla bunu örneklendirelim.
Bilmem; yolunuz hiç sahaflara düþüyor mu? Ben eskiden daha sýk uðrardým; uzun yýllarýmý Ankara’da geçirdiðimden, oradakileri daha yakýndan tanýma fýrsatý bulmuþtum. Sonra Ýstanbul’da, ama özellikle ‘bizim yaka”daki, yani Kadýköy’deki sahaflarý dolaþmaya baþladým. Her zaman deðil; ama zaman zaman güzel sürprizlerle karþýlaþmak olasý. Bu arada; son zamanlarda sahaflar Taksim’de her yýl bir süre toplanmaya baþladý. Hiç olmazsa sahaflar festivalini kaçýrmayýn derim. Orada hepsini birden ayný anda bulmak mümkün oluyor. Bir gün ayýrmak bile bazen az geliyor. Hiç olmazsa iki kez gitmek lâzým. Sadece benim gibi bu sýralarda eski siyasî dergileri toplamak isteyenler açýsýndan deðil; fakat eski fotoðraf ve benzeri türden meraký olanlar için de hayli tatmin edici olduðunu söyleyebilirim. Fotoðraflarla eski yazýþmalar çok kez ayný bavulun ya da sepetin içinde seçilmeyi bekliyorlar. Son kez böyle bir kutunun içinden çýkýp da elime geçen bir mektubu, bu hafta sizlerle paylaþmak istedim.
Recep Peker’e özel mektup
Elimde bulunan ‘hususî’ mektup; Türkiye’nin Kâbil Büyükelçiliði’nde görev yapan üçüncü kâtip Ârif Emin Bey tarafýndan Kâbil’den 10 Mart 1931 tarihinde CHP Genel Sekreteri olan Recep Peker’e hitaben yazýlmýþ. “Pek muhterem kardeþim Recep Beyefendi” þeklinde baþladýðýna göre; aralarýnda belirli bir hukuk olduðu anlaþýlýyor. Mektup sahibi, mektubuna önce Peker’in “sýhhat ve afiyet” haberlerini kendilerine ulaþan gazetelerden izlemekte olduðunu belirterek baþlýyor. Ardýndan da; “Asya’nýn bu ýssýz diyarýnda beþinci yýldan altýncý yýla” doðru yol almakta olduðunu hatýrlatýyor; “mübarek memleketi çok göreceðim geldi; ne yapalým kadere taban oturuyoruz” þeklinde dertleniyor. Ama bir tesellisi de var; o da, Peker’e hitaben yazýlan þu satýrlarda: “Ara sýra tahatturunuz [hatýrlamanýz] ve mevcudiyetiniz benim için teselli bahþdir [vericidir].” Herhalde mektup sahibi, böylece daha sýk hatýrlanmak ve muhtemelen görev yerinin bir an önce deðiþtirilmesini de arzu ettiðini belirtmek istemiþti.
Pek hususî bir rica
Ârif Emin Bey’in Peker’den özel bir ricasý vardý; aslýnda mektubu bunun için yazdýðý da açýktý. Teyzezâdesi muhabere yüzbaþý Nüzhet Ziya Beyi daha önce bir vesile ile Peker’e tanýtmýþ olduðunu hatýrlatýyor ve ardýndan da hafýzasýný tazelemeye çalýþýyordu: Nüzhet Ziya Bey, Millî Mücadele yýllarýnda Birinci Dünya Savaþý’nda esir düþmesinin ardýndan Mýsýr’dan Ankara’ya gelmiþti. Ýzmir’in istirdadýnda (geri alýnmasýnda) ise, Fahrettin Altay Paþa ile birlikte kente girenler arasýndaydý. Daha sonra kýt’asý Akhisar’a çekilince; orada Sýndýrgýlýzâde Mehmet Bey’in kýzýyla evlenmiþti. Yaklaþýk bir buçuk yýl öncesine kadar da Ýzmir’de müstahkem mevkii muhabere kumandaný olarak görev yapýyordu. Fakat görevi sýrasýnda kablo döþerken bir deniz kazasýnda az daha yaþamýndan olacaktý. Ölmemiþ, kurtulmuþtu; fakat uzun süre tedavi görmek zorunda da kalmýþtý. Bunun üzerine askerlikten istifaya mecbur olmuþtu. Hâli hazýrda saðlýðýna tamamen kavuþmuþtu. Akhisar’da tarým ve ticaretle meþguldü. Ayný zamanda da CHP tarafýndan aday gösterilmek suretiyle; belediye ve Ziraat Bankasý idare meclisi üyesi olduðu gibi; Manisa il genel meclisi üyeliðini de sürdürüyordu.
“Fýrkamýzýn en sadýk ferdidir”
Mektup, Nüzhet Ziya Bey’in ayný zamanda CHP’nin “en sadýk bir ferdi” ve “bugünkü rejimin hâr [hararetli?] taraftarý” olduðunu vurgulayarak sürüyordu. Tam da yeni seçim dönemi öncesinde, kendisi “fýrkamýz [partimiz] tarafýndan mebus namzedi [milletvekili adayý] olarak gösterilmek arzusunda”ydý ve “bu hususta” Peker’e “müracaat edeceðini” belirtmiþti. Nüzhet Ziya Bey, bu konuda mektup sahibinin de “tavassut”unu [aracýlýðýný] rica etmiþti. Elbette sadece teyzezâdesi olduðu için kendisini mübalaðalý bir þekilde övmeyecekti. Ama geçmiþ hizmetlerine de bir göz atmadan elbette olmazdý.
‘Halkýn teveccühü var”
Mektup sahibi bu hizmetleri þöyle özetliyordu: “Mektebi Harbiyemizden neþet etmiþ [çýkmýþ]; orduda arkadaþlarýndan vazife ve fedakârlýk hususunda geri kalmamýþ; mektepten [okuldan] sonra boþ zamanlarýný tetebbuata [araþtýrmalara] hasretmiþ ve esaret hayatýnda [esir kaldýðý dönemde] tercümeye kadir olacak [tercüme edecek] derecede Fransýzca lisanýný da elde etmiþtir. Ticaret ve ziraatle meþgul olduðu Manisa Akhisarý’nda da halkýn efkâr ve teveccühünü [ilgisini] kazanmýþ fýrkamýzýn bir azasýdýr [üyesidir].” Kendisini “Baþvekil [Baþbakan] Paþa Hazretleri” Ýsmet Ýnönü de Birinci Dünya Savaþý yýllarýnda Suriye cephesinden zaten tanýyordu. Hatta son zamanlarda Manisa ve çevresinde parti adýna denetim görevinde bulunan CHP milletvekili ve gazeteci Hakký Tarýk Us ve eþi ile de tanýþma fýrsatýný bulmuþtu. Nüzhet Ziya Bey, “Büyük Gazimizin ideallarine ve fýrka programýna hayatýnýn sonuna kadar sadýk kalacak, temiz, mert bir zattý.”
Aday gösterilse iyi olur!
Kendisinin bu seçim döneminde Manisa’dan ya da bir baþka seçim bölgesinden partinin milletvekili adayý olarak gösterilmesi çok yerinde olurdu. Mektup sahibi, bu önemli konuda Peker’den “samimi bir hisle tavassutunu [aracýlýðýný] rica” ediyor; Peker’in “tahassürle [özlemle] gözlerinden” öpüyordu. Bu arada; Peker’in annesiyle eþine de saygýlarýný iletiyor; “pek sevimli evlâtlarý”nýn da yine gözlerinden öpüyordu. Mektubun bu son satýrlarý, ikilinin arasýndaki hukuku bir kez daha gözler önüne seriyordu. Ayrýca; mektubun kenarýna düþülen bir notta da; Nüzhet Ziya Bey’in kayýnpederinin bizzat Atatürk ve Meclis baþkaný Kâzým Özalp tarafýndan da “pek yakýn”dan tanýnmakta olduðu belirtilmiþti. Can alýcý sorunuzu da yanýtlamak isterim doðrusu; biliyorum; iyice meraklandýnýz; ama öykünün sonu mutlu bitmiyor; Nüzhet Ziya Bey aday olamadý ve muradýna da eremedi!
Bir mektubun öyküsü
Elbette; böylesine özel bir mektubun nasýl olup da, sahaflar festivalinde bir karton kutunun içinden çýktýðýný merak etmemek mümkün deðil. Lâkin bu meraký tatmin edecek bir yanýtým olduðunu sanmýyorum. Maalesef mektubun zarfý elimde bulunmamaktadýr. Bu bakýmdan tamamlayýcý bir bilgiye sahip deðilim. Mektubun resmî evrak statüsüne girdiðine iliþkin kesin bir iþaret bulunmamaktadýr. Eðer öyleyse, kiþisel bir mektubun bir þekilde, rüzgârýn onu götürdüðü yerde bulunduðunu söyleyebiliriz. Fakat mektubun kendisi belki bazý ipuçlarý sunacaktýr. Ona yakýndan bakalým þimdi de: Bir kere, mektup resmî antetli kâðýda yazýlmýþtýr. Fakat özel olduðu belirtilmek koþuluyla. Tarih kýsmý kýsmen elle doldurulmuþtur. Mektupta Nüzhet Ziya Bey’in adýnýn geçtiði yerde kýrmýzý kalemle özel olarak iþaretlenerek çizilmiþ olmasý, mektubun bizzat Recep Peker tarafýndan okunduðuna bir iþaret olmalýdýr. Mektup özeldir; fakat garip bir þekilde (resmî) numara almýþtýr. Mektubun her iki sayfasýnda da bulunan elle ve renkli kalemle yazýlmýþ (208) rakamý, muhtemelen sýra numarasýdýr. Ama bundan da emin olamadým. Belki de mektup eline ulaþtýðýnda Peker, artýk Genel Sekreter olduðundan, mektubu resmî kayda almak gereðini hissetmiþti. Mektubun sonuna el yazýsýyla düþülen notu da okuyamadým. Mektubun dosyaya konulmak üzere itinayla ve dikkatlice iki kez zýmbayla delinmiþ olmasý; onun bir zamanlar meçhul bir dosyada bulunduðuna kanýt sayýlabilir.
Bu tavsiye mektubunun her iki sayfasýný da okuyucularla paylaþýyorum.
Recep Peker’in konumu
Gelelim, bu sýrada Recep Peker’in ne yaptýðýna: Mektubun yazýldýðý tarihten yaklaþýk sadece dört ay önce Serbest Cumhuriyet Fýrkasý (SCF) kendisini fesh etmiþti. Yeni seçimler 24 Nisan’da yapýlacaktý. Peker ise 10 Mart’ta, yani mektubun yazýldýðý tarihte CHP Genel Sekreterliði’ne atanmýþtý. Peker’in bu göreve atanmasý elbette bir tesadüf deðildi. Saffet Arýkan’ýn genel sekreterlik yaptýðý sýrada parti, özellikle de SCF karþýsýnda ciddî bir varlýk gösterememiþti. CHP’nin yeniden düzenlenmesi ve hareketlenmesi artýk Peker’den beklenecekti. Elbette Ârif Emin Bey, muhatabýnýn mektubu yazdýðý ayný gün bu önemli siyasî konuma yükseldiðini bilemezdi; fakat mektubun doðru kiþiye gittiði kesindi! CHP’de milletvekili adaylarýný Atatürk ve Ýnönü ile birlikte belirleme yetkisine sahip bir konumda bulunuyordu artýk Peker. O zamana kadarki siyasî hayatýnýn bu en yüksek ve önemli görevini 1936 yýlýna kadar sürdürecek; bu tarihte bizzat Atatürk’ün talebi üzerine görevinden ayrýlmak zorunda kalacaktýr. Aradan on yýl geçtikten sonra, rejimin dönüþümü sürecinde, 1946 yýlýnda Baþbakan olduðunda ise, kariyerinin zirvesine týrmanacaktýr. Fakat bu görevi kýsa sürecektir. Genel Sekreter iken Atatürk ile anlaþamadýðý için görevinden çekilmek zorunda kalan Peker; Baþbakan iken de bu sefer Ýnönü ile anlaþamadýðý için istifa edecektir.