Türkiye, Mýsýr darbesine karþý aldýðý tavrý esnetmek þöyle dursun giderek keskinleþtiriyor. Sebebi belli... Mýsýr yönetimi halkýna karþý þiddeti artýrýyor ve her giriþim bir katliamla sonuçlanýyor. Her gün ölümle karþý karþýya olan insanlar geri adým atmazken Türkiye’nin gevþemesi düþünülemez. Ayrýca, cunta öldürmeye devam ederken Ankara’nýn baþýný kuma gömmesi de katliamlarýn örtbas edilmesinden baþka sonuç doðurmaz. O insanlar Adeviyye’den evlerine dönmeyeceklerine göre, General Sisi de öldürmekten baþka çare bulamadýðýna göre Türkiye’nin hiç olmazsa o acýyý içten paylaþmasýna itiraz etmek anlamsýzdýr.
Kaldý ki, nasýl Ýhvan-ý Müslimin için ok yaydan çýkmýþsa; geri dönüþ düþünülemezse Türk halký için de çýkmýþtýr. Sokaktaki insana “Reel politika baþýný kuma gömmektir. Býrakýn öldüren öldürsün, ölen ölsün” denilemeyeceði, denilse bile fayda etmeyeceði de bellidir.
Diyen yok mu? Çok.
Kürsüdeki ve telefondaki Erdoðan
Meselenin kalbi budur.
Þimdi açýkça konuþalým. Nasýl bir Türkiye, nasýl bir Baþbakan istiyoruz?
Baþbakan Erdoðan, hem açýktan, hem de dünya liderleriyle yaptýðý görüþmelerde net bir tavýr koyuyor:
Demokrasi varsa, kararý demokratik mekanizmalar; yani halkýn tercihi belirler. Darbe hiçbir suretle ve bahaneyle kabul edilemez. Barýþçý eylem yapan insanlarýn katledildiði manzaraya göz yumulamaz...
Erdoðan, halka açýk konuþmalarýnda söylediklerini Obama’ya, Merkel’e ve Putin’e de söylüyor. Arada fark yok.
Ne demeliydi?
ABD Baþkaný, aðýrdan aldýðýnda, kulaðýnýn üzerine yattýðýnda Türkiye Baþbakaný eskiden olduðu gibi “Madem siz öyle düþünüyorsunuz biz de görmezden gelelim” mi demeliydi? Madem ABD, darbeye darbe demiyor, katliamý önemsemiyor Baþbakan da mesajý alýp etliye sütlüye karýþmamalý mýydý?
Erdoðan eski Türkiye’nin Baþbakaný gibi davransa Mýsýr’da akan kana, Ortadoðu’daki kargaþaya kulaklarýný týkayýp Batý baþkentlerinin alkýþýný alsa, bu bizi memnun eder miydi?
Onyýllardýr doðal olarak böyle oluyordu. Çünkü, eskiden böylesine bir krizde Türkiye baþbakanlarý dünya liderleriyle telefon diplomasisi yapamazlardý. 70’li, 80’yi, 90’lý yýllarýn baþbakanlarýnýn, ABD Baþkaný’ný arayýp itiraz etmek veya karþý görüþ iletmek veyahut da diretmek gibi bir þanslarý yoktu.
Bunu bildikleri için de boþuna telefon masrafý yapmýyorlardý. Washington, Londra, Berlin ne diyorsa Ankara da ona göre vaziyet alýyordu. Bu pýsýrýk tavra da sanki bir bilinçli tercihmiþ gibi “bekle gör politikasý” adý veriliyordu. Oysa, beklemese de fark etmeyeceðini herkes biliyordu.
Mýsýr acý ama son hatýra olacak
Hangisini tercih edersiniz?
Dünya milletler sahnesinde Türkiye’yi demokrasi ve insan haklarý deðerleri adýna temsil eden Baþbakaný mý? Yoksa, ilk telefon konuþmasýndan sonra yelkenleri indiren Baþbakaný mý?
Hangi ülkenin vatandaþý olmak isterdiniz?
Kardeþ bir ülkenin insanlarý darbeyle katledilirken yaþananlara sýrt çeviren bir ülkenin vatandaþý olmayý mý, Batý dünyasý ve hatta Ýslam ülkeleri utanýlacak bir çifte standart uygularken “biz demokrasinin yanýndayýz” diyen bir ülkenin vatandaþý olmayý mý?
Bugün sadece yönetimlerin deðil halklarýn ve hatta medeniyetlerin karneleri de yazýlýyor.
Mýsýr darbesi, Ýslam dünyasýna diktatörlüðü reva gören ve bunu sürdürebileceðini zanneden Batý’nýn ebediyyen kaybedeceði son acý hatýra olarak kalacak.
Fýrtýna dindiðinde ve toz bulutu indiðinde hem Mýsýr halký hem de Türkiye halký utanmayacak.