Türkiye’yi de doðrudan ilgilendiren pek çok tartýþma, beklenmedik boyutlar kazanarak devam ediyor. Sözgelimi, ‘Yeni Soðuk Savaþ’ baþlýðý altýnda devam eden tartýþma bunlardan biri ve kuþkusuz nasýl þekilleneceði bizim açýmýzdan çok önemli.
Soðuk Savaþ dönemi, Türkiye gibi kritik öneme sahip ülkelerde, sadece politik anlamda nerede durduðunuzu deðil, ayný zamanda zihin dünyanýzýn, devletin ve kýsacasý hayatýn tüm alanlarýnýn kodlarýný belirleyen veya deðiþtiren bir dönüþümün çerçevesi olmuþtur. Soðuk Savaþ’ýn bittiðinin ilanýndan geçen bunca zamana raðmen, en baþta ‘devlet aklý’nda olmak üzere pek çok baþlýk altýnda hala dönemin reflekslerinin devam etmesi, þimdi ortaya çýkan tartýþmayý daha anlamlý kýlýyor.
Yeni sorunlara eski çözüm kalýplarýný dayatmak, kuþkusuz sadece bize ait bir duraðanlýk deðil. Yaþlý dünyamýzýn pek çok bölge ya da ülkesinde, her bakýmdan ‘yeni’ olma özelliðine sahip sorunlar, hala eski düþünce kalýplarý ve bunlarýn ürettiði çaresiz pratiklerle ele alýnýyor. Sonuç; sorunlarýn kat kat arttýðý ve zaptedilmesi zor bir dünya.
Geçmiþte Soðuk Savaþý adý altýnda bir bölünmeyi, ayrýþmayý ve zihin dünyasýný inþa edenler, hakimiyetlerini devam ettirmeyi, bunun parantezinde siyasi, ekonomik ve kültürel etkinliklerini korumayý hedefliyordu. Türkiye’de her alanda bir þekilde bu hegemonyanýn izlerine rastlamak, üstelik bunca deðiþim çabasýna raðmen, dönemin alýþkanlýklarýna bel baðlamak can sýkýcý da olsa gerçek.
Siyasi merkezde yer alan ve karþý karþýya kalýnan sorunlarý yönetmek ya da çözmekle yükümlü olan unsurlar, yýllar yýlý bu dönemin kalýplarýný tekrarlayarak; ayný zamanda pek çoðu bizzat Soðuk Savaþ’ýn patronlarý eliyle icat edilen tuzaklara mahkum oldular. Sadece siyasetin deðil, önemli ölçüde kültür ve sanat hayatýnýn, mesela sinemanýn, edebiyatýn bile bu kalýplara teslim olmasý, hala uzun araþtýrmalarýn konusu olacak kadar tuhaf bir dönem olarak yakýn geçmiþte duruyor.
Þimdi bu tartýþmayý güncele baðlayacak birkaç önemli nokta var. Birincisi, Türkiye’nin baþta Rusya olmak üzere Çin’e kadar uzanan alanda kurduðu ve giderek ciddi siyasi ve ekonomik boyutlar kazanan iliþkinin; eðer varsa bir Yeni Soðuk Savaþ tartýþmasýný nasýl etkileyeceði. Avrupa Birliði ve tam üyelik üzerinde gelinen aþama, neredeyse yaþlanmýþ ve Ýstanbul’da belli bir sermaye çevresi dýþýnda alýcýsý bulunmayan bir görünüm arz ediyor. Bu durum, Türkiye’nin özellikle Rusya ile dinamik biçimde devam eden ve Cumhurbaþkaný Tayyip Erdoðan’ýn son Çin ziyareti ile geniþlik kazanan yeni arayýþlarý daha anlamlý hale getiriyor.
Dolayýsýyla ikinci önemli baþlýk, yeniden þekillendiðini düþündüðümüz dünyada, Türkiye’nin nerede, nasýl duracaðý ve üstleneceði rol; geçmiþin kalýplarýndan sýyrýlarak ele alýnmak zorunda. Devlet aklýnýn yeni sorunlara eski kalýplar dayatmaktan vazgeçtiðine dair yýllardýr hepimizi umutlandýran dinamizmin, kesintiye uðramadan, dünyayý yeniden okuyarak devam etmesi gerekiyor.
Bununla doðrudan iliþkili bir üçüncü baþlýk, þu sýralar yeniden ve en can yakýcý biçimde devam eden terör ve benzeri sorunlarý yönetebilme kabiliyetimizin, yeni dönemde nerede duracaðýmýzý belirleyecek en çetin sýnavlardan birisiyle karþý karþýya olmasý. Türkiye asla terör ve benzeri saldýrýlar karþýsýnda kendisini savunmaktan aciz bir duruþ sergileyemez. Ama bir o kadar da yeni dönemde þekillenen ittifaklar ve bunlarýn önümüze getireceði baþlýklara kafa yormak, en can yakýcý sorunlarla mücadele ederken bile gelecek tasavvurunu esas almak zorunda.