Irak iþgaliyle beraber bölgemizdeki bütün siyasi, etnik ve mezhebi fay hatlarý kýrýldý. Bölgenin siyasi, sosyolojik ve ekonomik mikrokozmozu olan Irak’a, yirmi yýl içinde vurulan ikinci darbede fay hatlarý harekete geçti. Mezkur fay hatlarý bir asýr önce bir mühendislik marifetiyle þekillendiðinden zaten suniydi, kýrýlmasý kaçýnýlmazdý. Ortadoðu ve Ýslam dünyasý jeopolitiðinde sýkýþmýþ bir siyasi baraja denk gelen Þiilik, kýrýlan fay hatlarýna doðru harekete geçmekte gecikmedi. Bu duruma yýllardýr ambargo altýnda basýncý zirve yapmýþ olan Ýran ulus devlet Þiiliðinin içinde bulunduðu siyasi açlýk da eklenince sorun çok daha karmaþýk hale geldi. Aslýnda bugün yaþanan kriz, Batý’nýn kendi tecrübesi ve felaketleri sonucunda bir çözüm olarak bulduðu ulus devlet formülünün I. Dünya Savaþý ile Ortadoðu’ya taþýnmasýyla baþladý. Baþka bir deyiþle Sykes-Picot düzeninin hayata geçmesiyle beraber yüzyýllarca geçmiþe sahip bu sosyolojik ve siyasi yapý hukuken parçalandý.
Yýllar içerisinde Sykes-Picot düzeninin her bir parçasýnda iktidar alanýna kavuþan yönetimler, sürreel yapýlar inþa ettiler. Uzun yýllar Arap milliyetçiliði ve Baasçýlýk üzerinden belli oranda tahkimat saðlasalar da 1918’den neredeyse hiçbir zaman çýkamadýlar. Bugün Irak ve Suriye üzerinden dönüp dolaþýp geldiðimiz yer 1918 yýlýndan baþka bir yer deðil. Osmanlý nerede býraktýysa oradayýz. Ne Ortadoðu’da ne Kuzey Afrika’da ne de Balkanlar’da 300-400 yýllýk ‘pax-Ottomana’nýn ardýndan bir asýr geçmesine raðmen, kabul edilebilir bir istikrar ve barýþ dönemi saðlanamadý. Bu durumun reçetesi yeni bir Osmanlý düzeni olmadýðý aþikar. Ama Osmanlý’dan alýnacak derslerin oldukça fazla olduðu da ortada. Zira Osmanlý’nýn varisi olan devlet de en az Ortadoðu’daki Sykes-Picot yapay unsurlarý kadar büyük felaketler yaþadý. Bir asýrdýr Kemalizm ile düzen tesis etme giriþimi milenyumun baþýnda iflas bayraðýný çekti. O gün bu gündür yani Post-Kemalizm’e geçiþ baþladýðýndan beri Erdoðan’ýn önderliðinde 1918’den hýzla çýkarak ancak 2010 Anayasa Referandumu ile tarihsel jetlag krizinden kurtuldu. AK Parti ve Erdoðan bir yönüyle 1918’den çýkýþýn eldeki tek baþarýlý formülü ve örneðidir. Bir yönüyle, küresel ve bölgesel anlamda, Türkiye ile karþý karþýya gelen aktörler aslýnda “1918’den çýkýþla” kavga ediyorlar.
Bugün Irak ve Suriye’de oldukça kanlý bir þekilde yaþanan krizin nerede ve hangi yýlda yaþandýðý anlaþýlmadan yapýlacak bütün müdahaleler ya geçici olacaktýr ya da krizi derinleþtirecektir. 1918 kaosuna bir de artýk yerleþik hale gelen Ýsrail sorununu ekleyince, Sykes-Picot düzeninin nasýl büyük bir kriz olduðu daha iyi anlaþýlýr. Camp David’le Sykes-Picot düzenini güncellediðini düþünenler aslýnda bugün içinden çýkýlmaz kaosun yollarýný döþediler. 1918’i büyük ölçüde þekillendiren Avrupalý aktörler ise bugün kendi krizleriyle meþguller. 1945 sonrasý düzeni güncelleyen, Irak’a ikinci kez saldýrarak iþgal eden ABD ise ciddi siyasi perspektif sýkýntýsý içerisinde kararsýzlýðýný her geçen gün daha da derinleþtiriyor. Arap devrimleri karþýsýnda pozisyon alamayan ama karþý-devrim hareketine pasif destek vererek meþruiyet saðlayan ABD, beklendiði üzere statükoya yatýrým yapmýþ oldu.
Bölge aktörleri ise kabaca iki kampa ayrýlmýþ durumdalar. Türkiye ve bölge halklarýnýn büyük bir kýsmý hariç, iktidarlarýn tamamý Sykes-Picot’yu ayakta tutmak üzere nöbet tutma yarýþýndalar. Bu durum Suud’la Ýran’ý, Irak’la Suriye’yi, Mýsýr’la Ýsrail yönetimlerini ayný çizgide sýralýyor. Batý’nýn aktif aktör olarak sahada(n) çekildiði her nöbet yerini kah Suud dolduruyor kah Ýran. Bölge nöbetçileri elinde ‘Sykes-Picot’dan bir geçiþ süreci olmayacak’, sert bir çöküþ yaþanacak. Son yýllarda, bir yönüyle, Türkiye’nin içeride ve dýþarýda yaþadýðý gerilimlerin önemli bir kýsmý bu çöken düzene -bir nöbetçi olarak- el vermemesinden kaynaklanýyor. Türkiye bu pozisyonunu kurucu bir siyasetle ve kapasite artýrýmýyla taçlandýrmayý baþarýrsa “1918’den çýkýþ” için en önemli aktör olabilir.