Hangisi doğru?

Ülkemiz dış konumunda beklenen değişme nedeniyle iç politikada gerginlik yaşıyor. Bunu tedavi etmenin yolu yumruk atana yumrukla mukabele etmek değil önce anlaşmazlığın ne olduğu konusuna açıklık getirmek, sonra bunun çözüm yolları üzerinde müzakere etmek, anlaşma olmazsa çatışmaya devam etmek gerekir.

Ülkemizde iki birleşme noktası görünüyor. Birincisi yıllardır devam eden Avrupa  Birliği üyeliği, ikincisi son zamanlarda söylemekte ısrar ettiğimiz ama nasıl yapılacağı konusunu tartışmadığımız bölgesel güç olma yönündeki düşüncemizdir. AB üyeliği yıllardır tartıştığımız ve vasfımızın uygun olmadığı söylenerek süresi uzatılan bir hedefimizdir. Ama biz birçok karar ve düşüncemizi, vasfımızı üyeliğe uygun hale getirmeye çalışsak bile üyeliğimiz erteleniyor. Şimdi şartlar değişti biz ne kadar uygun olmasak da sürecin siyasi olduğu ve siyasi zaruret olursa ne olursak olalım üye olacağımız anlaşılıyor.

***

Avrupa bölgede etkinliğini artırmak ve petrol üreticileriyle nakliye kanallarını kontrol etmek istedi ve ülkemizle yakınlaşmaya çalıştı. Ancak bölgeyi ABD ve Rusya da kontrol etmek istiyordu ama onların Türkiye’nin aracılığına ihtiyaçları yoktu ve amaçlarına ulaştılar.

Bu durum Avrupa’nın Türkiye’ye öngördüğü rolü açıklıyordu. Ortadoğu’nun etkili bir ülkesi olarak onların bu bölgede etkinliğinin ve kontrolünün artmasını sağlayacaktık. Ancak ABD ve Rusya Avrupa’nın bölgede etkin olmasına karşıydı ve biz dışarıda kaldık. Bu grup mücadeleden galip çıktı ve bölgede yeteri kadar etkin olamadık.

Bizim bölgesel etkin bir güç olmamız Avrupa’nın bölgedeki beklentileriyle uyuşmuyor.. Bizim politikamız sadece güneyimiz ve bizimle ortak değerleri paylaşanlarla sınırlı değildir. Balkanlar ve Kafkasya’daki halkla da ilişkiler kurmak istiyoruz ve sadece bize benzeyenlerle bir arada olmak değil belli bir dünya görüşünü paylaşanlarla da bir arada olmayı istiyoruz.. Mesela Yunanistan ve Ermenistan birlikte olmak istediğimiz ülkelerdendir. Avrupa gibi bizden farklı ülkelerle bir arada olmak için uğraşanlar bu düşünceye karşı görünüyor ve aynı soydan gelmek ya da aynı dinden olmayı gerekli görüyor. Şu aralar iç politikamız bölgesel bir güç olmamızı engelliyor. Çünkü siyaseti kontrol eden bazı sermaye grupları ve onlara bağlı medya organları AB tarafını tercih ediyor ve onlara benzememizi istiyor. Burada bazı tezatlarla karşılaşıyoruz. Önemsediğim için değil bir örnek olduğu için şunu söyleyebilirim mesela kadınlarımız iki tarafın da etkilerini temsil edebiliyor. Bir yandan batı modasına uygun kıyafetleri tercih ederken diğer yandan tesettür diye tanımlanan kıyafetler de dahil batı zevklerine yakın tercihler gözlemleniyor. Bu basit örnek bile AB’nin ülkemizde etkisinin güçlü olduğunu gösteriyor. Ancak yönetim bu  zorluğu aşabilir. Bunun için devletin tek bir görüşün hakim olduğu kadro tarafından yönetilmesi gerekir. Bürokrasi sadece kanunların kendisine verdiği görevleri yapmak ve bunu iktidarın politikasına uymasına karşı olmamak zorundadır. Oysa kendisini ülkenin yöneticisi sayan bazı güç odakları iktidarın karşısında olan bir bürokrasi kurabililiyor bu da kendi görüşleri yönünde uygulamalar yapabiliyor. İktidarın yetkilerini başkası kullanamaz ve ancak iktidar kanunlar ve seçimlerle halk tarafından kontrol edilir. Benim tercihim güçlü bir devlet ve bölgesel güç olmak yönündedir.