Hani Kürtler tavşan gibi ürüyordu?

28 Şubat’ın kötü hatırasını silecek denli güzel ve müjdeli bir olay yaşadık 28 Şubat 2015 günü. 

Otuz yılda kırk binden fazla canı yutan, yüz binlerce insanı hırpalayan bir dönemi geride bırakmaya bir adım daha yaklaştık.

Daha yürünecek çok yolumuz var ama olsun, tünelin ucundaki güneşi gördük ya!

Bayram sevinci ondan.

Hele de gençlerin kanıyla ıslanmamış bir karış toprağı kalmamış Güneydoğu’da.  

***

Silahlara veda çağrısını duyunca yüzü düşenler, müjdenin etkisini azaltmak için canlı yayınlarda çırpınanlar da olmadı değil.

Lakin işte, çözüm iradesi öyle güçlü ki, bu çabaların beyhudeliğini görmemek, gülüp geçmemek elde değil.

Meğer bu yolda saçını başını ağartmış, Kürt meselesi üzerinden kariyer yapmış nicelerini de, sonradan olma Kürt muhiplerini de PKK’nın silah bırakabileceğine ikna etmek, PKK’yı silah bırakmaya ikna etmekten daha zormuş!

***

Öte yandan “Kürtler Beyaz Türkleri sattı mı” endişesi de yeni değil.

Yakın dönemde ellerini böğürlerinde bırakan bir Gezi var, 17-25 Aralık var, 6-8 Ekim var.

Daha geride, ta 2005’te, Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı konuşmadan bu yana siyasi iktidarın Kürt meselesi dahil Türkiye’nin temel meselelerini “yerli milli özgün” formüllerle çözmeye niyetlenmesinin, liberal-demokrat görünen çevrelerde yarattığı hayal kırıklığı var.

AK Parti önce “aydın vesayeti”ne, sonra “paralel vesayete” hayır dedi diye şimdilerde “ay resmen otoriter” ünlemiyle “ocaklarına ateşler düşsün” ilenci aynı çukurda yoğrulmakta.

“Türkiye’ye demokrasi gelmeden başörtüsü yasağı kaldırılamaz” diye başladıkları ayıba “Türkiye’de demokrasi olmadan Kürt meselesi aşılamaz, barış yapılamaz” diye devam ettiler utanmadan.

Yıllardır aynı noktada patinaj yaptıklarından, açılan çukur artık onları yutmak üzere.

Sesleri giderek daha geriden, “derin”den gelmekte.

Üzülecek değiliz.

Başkalarının çocuklarının ölümü üzerinden iktidar isteyenler, siyaseten gömülmeyi çoktan hak etmiştir zaten.

Arkalarından söylenebilecek tek şey “Allah affetsin!” olabilir ancak.   

***

Öte yandan kabul edelim ki, Türkiye’de sivil siyasi iradenin belini doğrultması “Beyaz Türkleri” gerçekten canından bezdirdi.

Bin bir umut tutundukları dallar, ellerinde kaldı.

Asker meşru alana çekildi, emir komuta zinciri içinde sivil iktidara bağlandı.

Darbe muhtıra girişimleri ellerinde patladı, Silivri doldu boşaldı.

Vesayetçiler birer birer sandıklara gömüldü, cumhur sonunda başkanını kendi seçti.

İmtiyazlar kaybedilince bizimkileri, eşitlenmenin hüznü sardı.

30 Mart’ta ve 10 Ağustos’ta gönül eğip “badem bıyıklı paraleller”le kurulan ittifaktan doğan “bas geç” mecburiyeti sonuç vermeyip, çatı aday çatıda mahsur kalınca, bu kez iş “silahlı külahlı kara Kürtler”e düşmüştü.

Tam yeni “bas geç” formülü geliştirilecekken olanlar oldu.

Öcalan’ın “silah bırakın” demesi yetmezmiş gibi, Kandil de tuttu “emredersiniz” dedi.

Oysa nicedir CHP yandaşı yazarçizerler CHP tabanını ikna için dil dökmekteydi:

“CHP oylarının artma şansı sıfır. CHP’ye gidecek her oy en çok 2-3 koltuk eder. Amaç hâsıl olmaz. Ama A-KE-PE’nin anayasayı tek başına değiştirebilmesini engellemek istiyorsanız yapmanız gereken belli. Size HDP’li olun demiyoruz. Mührü HDP’ye basın geçin ve o korkunç anı ebediyen unutun.”  

***

Daha birkaç yıl önce “tavşan gibi çoğalıyor bunlar”, “Kürtlerden sakın alışveriş yapmayın” diye kampanyalar düzenleyip, ölü PKK’lılardan “leşler” diye söz edenlerin, Kürt oylarına muhtaç hale gelmesi de “keşke barajı aşacak kadar çok olsalar” demesi de beyazlar için kolay hazmedilir şeyler değil.

PKK-HDP siyasi hattı, Kürt çocuklarının dağlarda ölmesini değil, beyaz Türklerle eşit ve refah içinde yaşamasını seçti diye küstüler baksanıza.

Arada kalan yazar-çizerlerin işi zor ama.

Beyaz Türklerin endişelerinin, Kürtlerin canından daha kıymetli olduğunu alenen söylemek ve Kürtlerden anlayış beklemek, utanmadan yapılabilecek şey mi?

***

USTAYA VEDA: Türk edebiyatının ve röportaj gazeteciliğinin ulu çınarı, “barış savaşçısı” Yaşar Kemal’in vefatından dolayı kendisine Allah’tan rahmet, tüm Türkiye’ye başsağlığı diliyorum.