Tanzimat'tan beri akıl oyunlarıyla mücadele halindeyiz. Ne zaman medeniyet genetiğimiz canlanmaya yüz tutsa içeriden ve dışardan mütemadiyen savunmamızı zedeleyecek provokasyonlara duçar bırakılıyoruz.
Toplumun değerleri ve dokusu, kimi zaman dış kimi zaman ise iç entrika formülüyle sarsılmaya çalışılıyor. Bu tür girişimlerin temel hedefi, toplumu ayrıştırarak zayıf düşürmek ve milletin iradesine ket vurmaktır.
"Hangi kesimden olursa olsun; Türkiye'nin geleceğini önemseyen herkes bu gerçekleri öğrenmeli ve yeni nesillere aktarmalıdır. Aksi takdirde bu zincir hepimizi kuşatacaktır." diye uyaran Nuh Albayrak, "İçten Dıştan Entrikalar" kitabıyla, işte, tam da bu nevi müdahalelere karşı teyakkuzda olunması gerekliliğini haykırıyor.
Bu bağlamda, "Hanzala" künyesiyle bir kişi, toplum mühendisliği projesinin yeni bir halkasıymışçasına karşımıza çıkıyor.
Son bir aydır dijital mecralarda adeta bir PR yatırımı yapılan "Ebu Hanzala" -Bilmiyoruz, belki de evladının ismi olduğu için bu künyeyi kullanıyor da olabilir-, bir misyonla sahneye sürülmüş gibi duruyor.
Bugüne kadar bir PR'da ben yapmış olmayayım diye isim vermemeye özen gösterdim. Ancak kantarın topuzunun hala ağırlığını hissetmeyenler için bu sefer zikretmeyi tercih ettim.
Gençlerin zihinlerinde soru işaretleri oluşturmak, toplumu gereksiz tartışmalara sürüklemek ve birlik duygusunu zedelemek amacı var gibi duran bu çıkış, ne yazık ki belirli bir mesafe kat etmiş gibi görünüyor.
Binlerce yıldır açıklığa kavuşturulmuş meseleleri yeniden tartışmaya açmak kafa karışıklığına neden olmaz mı?
Bendeniz de kendisine bir öneride bulunayım: Sevenlerini narkozlayan, kitlesini, "bütün marifet bendedir" dayatmasıyla uyutan sistemin adı 'Demokratur' olarak bilinir; sevenlerine açıklayabilir mi?
Bu nevi çıkışlar, toplumun gerçek sorunlarına çözüm getirmek bir yana, zaten yeterince yıpranmış olan sosyal dokuyu daha da zedeleme riski taşımakta.
Ülkemizde gençler arasında deizm, ateizm ve LGBT gibi sapıklık ve inanç krizleri yaygınlaşırken, böylesine yüzeysel tartışmaların gençlerin imanını güçlendirmesi beklenebilir mi?
Ya da bu tarz çıkışlara "tebliğ ve İslam'a hizmet" misyonunu yükleyerek Müslümanı ve dahi toplumu aldatıcı davranmak ne kadar İslami?
Aksine, bu tür konular, gençlerin zihinlerinde daha fazla karmaşa oluşturmakta, inançlarını sorgulamalarına sebep olmakta.
Bu durum, geçmişteki benzer girişimlerde olduğu gibi, dikkatleri başka yöne çekme çabasının bir parçası gibi geliyor bana.
Terör çetesi İsrail'in zulmü ve Gazze'de, Lübnan'da yaşanan insanlık dramları konuşulmasın diye, ne zaman köşeye sıkışsalar bir formül sahneye sürülüyor.
Bu zat, bu planın bir parçası mı değil mi bilemeyiz ancak, yalnızca dikkatleri dağıtmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal bağlarımızı da zayıflatmaya yönelik çıkışları aşikâr.
Son tahlilde, gençlerin İslam'ın evrensel değerlerini anlamalarını sağlayacak bir eğitim yaklaşımı geliştirmeye çalışan MEB'in mücadele ve gayretleri hemen sonrası bu çıkış ziyadesiyle manidardır.
Bu fitne hareketleri, gençlerin kimlik bunalımını, aile yapılarındaki çözülmeyi derinleştirmekten başka neye yarar merak ediyorum? Müslüman toplumların içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik sorunların çözümü için İslam'a sarılmak yerine, İslam'dan uzaklaştırmaya yönelik bu planlar, açık bir sapma ve yozlaştırma girişimi değil midir?
Tartışmalara davet eden ekranların da bu minvalde feraset sahibi olmaları elzemdir. Zira bu anlayışı muhatap almak, onların arzuladığı şeydir; çünkü bu onları meşruiyet zırhına büründürür ve daha geniş zeminlerde tartışılır hale getirir.
Bu topraklar, İslam'ın hikmet, irfan ve derinlik geleneğiyle yoğrulmuş bir medeniyetin mirasını taşımaktadır. Bu tarz anlayışlara alan açmamak önemlidir ve dahi medeniyete hizmettir.
Toplum olarak bu tür oyunlara gelmemek, provokasyonlardan uzak durmak ve gerçek sorunlarımıza çözüm aramak, hepimizin ortak sorumluluğudur.